LESLEY HAZLETON VE İLK VAHİY

LESLEY HAZLETON VE İLK VAHİY

Kendisini Yahudi agnostik olarak tanıtan yazar Lesley Hazleton, bir konuşmasında objektif bir şekilde peygamberimizden bahsediyor. Hz.Muhammed(sav)'i bir insan olarak anlamaya çalıştığını ve bu düşünme sürecinde vardığı tespitleri paylaşıyor.

Özellikle ilk vahiy olayına değinen Hazleton, "vahiy almadı, kendi uydurdu" tezini gayet güzel bir şekilde çürütüyor.

Sözü yazar Hazleton'a bırakalım;

Nasıl oldu da Hz. Muhammed hakkında yazmaya karar verdim sorusuna gelirsek. Benim ilk tepkim, ''Nasıl olur da yazmam?''

Tüm zamanların en etkili kişilerinden birinden bahsediyoruz. Dünyasını köklü bir şekilde değiştiren ve bizim dünyalarımızı değiştirmeye hala devam eden bir adam.

Durum böyleyken, nasıl olur da bir çoğumuz onun hakkında bu kadar az şey biliyor? Ama onun hakkında yazılmış olan milyonlarca belki de milyarlarca kelime onu açığa vurduğu kadar belirsizleştiriyor da.

Ben bunlar arasında güçlükle yol almaya çalıştıkça gitgide tüm bu birikmiş gerilim yığını tarafından O'nun beli bükülmüş gibi hissettim.

Benim istediğim. Bu insan için gerçek bir hissedişti. Yaşadığı hayatın tüm karmaşıklığını ve canlılığını istedim.

Kısacası Muhammed'i bir bütün olarak görmek istedim. Yani bu insanı, çeşitli amaçlardan oluşan sanal bir mayın tarlasından uzak tutarak. Dini adanış ve duygusallık ve basmakalıplık ve peşin hükümlülükten de uzak tutarak.

Evimde yüzlerce cilt araştırma kitabı destesi varken bile, benim en değerli araştırma gerecim masama iğnelediğim bu tek kelimelik hatırlatma: ''DÜŞÜN''


İslam'ın kritik dönemecini dikkate alalım mesela:

610 yılında bir gece Muhammed'e olan şeyi. Mekke'nin hemen dışındaki bir dağda, oraya gitmişti, ve görünen o ki belki de bir iç sükuneti umuduyla.

O haleti ruhiye içinde en son umduğu şey vahyin, ilhamın kör edici ağırlığıyla karşılaşmaktı.Yani, o gecenin elimizdeki ilk rivayetlerinde beni vuran şey, pek de orada ne olduğu değildi. Orada ne olmadığıydı.

Ne olmadı; Muhammed, dağdan sevinçten havalara uçarak inmedi. ''Yaşasın, Allah'a sonsuz şükür!'' diye bağırarak dağdan aşağıya koşmadı.

Nur ve neşe saçmadı. Kendine eşlik eden melekler korosu ilahi müzik yoktu, coşku yoktu. Zevkten mest olmak yoktu. Altın bir hale sarmamıştı onu. Ve gelen vahiy, Kur'an'ın hepsi bile değildi. Sadece kısa beş ayet.


Bu vahiy tecrübesini, dünyevi kişisel hırslarını gizlemek için icat etmiş diye eleştirebileceğimiz hiçbir şey yapmadı.

Tam tersi, kendisine atfedilen kelimelerle söylersek, ilk başta, başına gelen şeyin gerçek olmadığına ikna olmuştu. En iyi ihtimalle, halüsinasyon olduğunu düşündü.

Kendi zihninin kendine oyun oynadığını en kötü ihtimalle de kötü bir cinin saldırısına uğradığını, belki de bir ruhsal varlığın kendisini aldattığını hatta içindeki hayatı ezdiğini...

Aslında ilk aklına gelen, en yüksek uçurumdan atlamak ve yaşadığı bu şeyin korkusundan kaçmaktı.

İnsanca ilkel bir korkuya kapılmıştı ve kafasındaki ikna değil şüpheydi..

O gece işittiği kelimelerin kendi içinden mi yoksa dışarıdan mı geldiğine hangisine inanırsanız inanın görünen o ki, Hz. Muhammed'in bu tecrübeyi yaşadığı kesinlikle açık.


Dolayısıyla, bu başlangıçta yaşadığı panik halindeki kafa karışıklığı, bu aşina olduğu herşeyden kopuş. bu zihnin kavrayabileceği herşeyden daha geniş olan bir güç tarafından kaplanmışlık hissi beni tamamen gerçekmişcesine bir hisle çarpıyor.

Bence, tek akla uygun tepki, böyle bir tepkiydi. Tek mantıklı tepki, tek insanca tepki.

Ve bu verdiği tepki, benim Hz. Muhammed'i bir sembol olarak değil, hatta bir konu/özne olarak değil; fakat bir insan olarak görmemi sağladı.
----------------------------------------------
Evet Hazleton, gerçekten güzel bir noktaya değiniyordu. ilk "oku" sesini duyduğunda "vay peygamber oldum" demedi gayet doğal bir şekilde korktu..

Eve de o korkuyla geldi, titreyerek eşi hatice annemize "beni sarıp örtünüz" diyordu. Kurgulanmış bir peygamberlik rahatlığı yoktu yüzünde tam tersine o duyduğu şeylerden kaçmak, saklanmak istiyordu!

Yorumlar

Yorum Gönder

Popüler Yayınlar