YEK1-PDF (5.BÖLÜM)
İÇİNDEKİLER
1. REENKARNASYON VE İSLAM
2. DAHA ÖNCE GÖRÜLMEMİŞ (LUT KAVMİ)
3. ATEİSTLERİN KARŞILIKSIZ İYİLİK YAPMASI
4. SONSUZ MERHAMET VE CEHENNEM
5. ALLAH NEDEN NET SAYI VERMEMİŞ?
6. CEHENNEM İÇİN Mİ YARATILDIK?
7. HAYAT KURTARACAK 3 BİLGİ
8. ÖNCEKİ KİTAPLAR NEDEN KORUNMADI (2)
9. YASAK AĞAÇ VE İBLİS? (2)
10. GERÇEK MÜSLÜMAN KİM?
11. ATEİZM'İN İSTİSMAR ALANLARI
12. KÖTÜLÜK ALLAH'TAN MI GELİR?
13. ALLAH'I KİM YARATTI?
14. EYLEMSİZ DUA MI HEİMLİCH MANEVRASI MI
15. DENİZİ YARABİLİYORSAN NEDEN FİRAVUNDAN KAÇIYORSUN?
16. YA VARSA (PASCAL'IN BAHSİ VE HZ.ALİ'NİN SORUSU)
17. ASA YILAN MI EJDERHA MI
18. ŞİRK AFFEDİLİR Mİ?
19. SAVAŞTAN ÖNCE VE SONRA (BİR YALAN/BİR DERS)
20. ALLAH EGOİST Mİ?
BLOG SİTESİ: https://yek1blog.blogspot.com/
İNSTAGRAM: 111YEK111
REENKARNASYON VE İSLAM
iddia: Kur'an'ın bazı ayetlerinde reenkarnasyon inancı geçtiği söyleniyor. İslam dininin reenkarnasyona bakışı nedir?
İnsanlar alemindeki tür ve çeşitlilik hayvanlar, bitkiler aleminde bile yok. Maalesef kişi kendi dininin cahili olunca ortaya bu tür kokteyl tarzı inançlar çıkıyor
Hele bizim ülkede İslam'ın batırılmadığı sos kalmadı. "Neye göre konuşuyorsun" diye sorsam "çünkü ağzım var" şeklinde cevap verecek insan türleri biliyorum.
Neyse reenkarnasyonun tanımına kısaca değinerek başlayalım; Reenkarnasyon veya ruh göçü, öldükten sonra ruhun başka bir bedene geçip hayata devam etmesidir.
Ayrıca bunun ikiz kardeşi olan "tenasüh" var. Çoğu zaman birbirlerinin yerine kullanılsalar da algoritmalarında küçük bazı farklar var.
Genel olarak reenkarnasyon ve tenasuh arasındaki en önemli iki fark değinelim;
Reenkarnasyonda olayın mantığı; dünyevi bağlardan kurtulamamış ruhların tekrar tekrar dünyaya gelerek gelişmesi, olgunlaşmasıdır..
Tenasüh de aynı olay ama bunda amaç olgunlaşmak değil önceki hayatının cezası veya ödülünü yaşamaktır yani hesabını vermektir. Ve bu böylece bedenden bedene devam eder
Örneğin önceki hayatınızda iyi biri iseniz yeni hayatınıza her istediğini yapabilecek kadar zengin biri olarak başlayabilirsiniz.
Ayrıca reeankarnasyonda kişi sürekli insan vücudunda yaşam buluyorken tenasühte ise ruh bir hayvan bedeninde de dünyaya gelebilir. Veya ölen bir hayvanın ruhu da insan bedeninde geri gelebilir.
Tarihcesine ve hangi dinlerde olduğuna gelirsek;
Tenasüh fikrinin, ilkönce nerede doğduğu hakkında ihtilâflar vardır. Bâzı kaynaklara göre, bu teorinin kaynağı Eski Mısır'dır. Tarihçi Herodot da aynı kanaattedir.
Bilinen Batı tarihinde ilk kez Pisagor ve Platongibi bazı eski Yunan bilgin ve filozoflarıtarafından dile getirilmiş olan ruh göçü kavramı, aslında çok eski çağlardan beri, eski Mısır, Kelt, Maya ve İnka uygarlıkları gibi birçok uygarlıkta bilinen ve kabul görmüş olan bir kavramdır
Yine ayrıca Eski Yunan, Mısır, Hind, Çin ve İran'da farklı şekillerde ortaya çıkmıştır.
Ruh göçü fikrini kabul etmiş eski ve yeni inanç sistemlerinin mensupları arasında, Hindular (Yoga, Vaishnavism,Shaivism), Katharlar (Cathares), Eseniler (Esseniens), Caynacılar (Jainistler), Sihistler, Umbanda'cılar (Makumba, Brezilya), Yezidiler, Nusayriler, Dürzîler, Anadolu Kızılbaşları ve birçok mezhep sayılabilir. Bu kavram Asya’nın Şamanist toplumlarının birçoğunda ve birçok Kızılderili kabilesinde de mevcuttur.
Reenkarnasyona delil olarak gösterilen ayetleri sırayla inceleyelim;
Sizler ölü iken sizi dirilten Allah'ı nasıl inkâr ediyorsunuz? Sonra sizi öldürecek, sonra tekrar diriltecek, sonra da O'na döndürüleceksiniz (Bakara, 28)
"Dediler ki, Rabbimiz bizi iki kere öldürdün iki kere dirilttin artık günahlarımızı itiraf ettik. Çıkış için bir yol var mı?"(Mü'min,11)
Öncelikle bakara 28 ayetinde geçen "ölü iken" kısmından kastetedilen doğum öncesi yokluktur. İlk dirilişten kasıt da insanın anneden doğumudur
.
.
Yani ayetlerdeki iki ölüm iki diriliş şu şekilde;
ilk ölüm👉doğumdan önceki yokluk hali, et parçası hali
ilk diriliş👉anne karnından bu hayata doğum
ikinci ölüm👉normal bildiğimiz yaşam sonrası ölüm
ikinci diriliş👉mahşer günü hesap vermek için kabirden uyanmak
Ayrıca mümin 11 ayetinde geçen "bizi iki kere öldürdün" kısmından "ilk ölümden önce yaşam vardı" anlamı çıkarmak doğru olmaz.
İslam bilginlerinden Zemahşerî, onların ölü maddeler halinde yaratılmalarına "öldürme" tabirinin kullanılmasında Arap dili açısından sorun olmadığını söyleyip ve buna örnek bir cümle veriyor
"Sivri sineğin cismini küçülten ve filin cismini büyülten Allah'ı noksan sıfatlardan tenzîh ederim"
Bu cümlede küçültme ve büyültmeden maksat sivri sineğin cismini büyük iken küçültmek veya filin cismini küçük iken büyültmek değil.
Verilen örnekte onların bu şekilde yaratıldığı anlatılır, âyette de durum bu şekildedir. Öldürmeden maksat ölü halde olmadır.
Bir diğer ayete geçelim;
"onların ciltleri cehennem ateşinde pişip kavrulduğu her seferinde, azabı tatsınlar diye yeni ciltlerle (bedenlerle) değiştiririz" (Nisâ, 56)
Bu ayette de açıkça; cehennemlik insanların hakettikleri cezayı çekmeleri icin derilerinin tazelenmesinden bahsedilir. Cehennemdeki bu ölüp dirilmenin dünyaya tekrar dönüş ile alakası yok.
Bir diğer ayet;
Ey İsrail oğulları! size verdiğim nimetleri hatırlayın..." (Bakara, 40, 47, 122)
Reenkarnasyoncular bu âyetten hareketle, âyette hitap edilenlerin bizzât o zamanki yahudîler olduğunu söylerler
Ölüp, çürüyüp, dirilip aradan uzun zaman geçtikten sonra, Allah'ın kendilerine verdiği nimetlerini unuttukları için hatırlatma yapıldığını iddia ederler.
Halbuki Arapçada, bir kimseye dedesi ve ataları kasdedilerek, ona söylüyormuş gibi hitap edilme yaygın bir üsluptur.
Ayrıca reenkarnasyonda ölen kişinin ruhu yine aynı ırktan, aynı bölgeden birinde beden bulacak diye bir kural yok.Hatta tenasüh inancına göre ölen bir insanın ruhu daha sonra hayvan bedeninde de tekrar yaşam bulabilir.
Ayrıca reenkarnasyonda ölen kişinin ruhu yine aynı ırktan, aynı bölgeden birinde beden bulacak diye bir kural yok.Hatta tenasüh inancına göre ölen bir insanın ruhu daha sonra hayvan bedeninde de tekrar yaşam bulabilir.
O yüzden; bir grup yahudinin uzun yıllar sonra reenkarnasyon ile tekrar bir araya geldiğini iddia etmek reenkarnasyon açısından da hem çok küçük bir olasılık hem de absürd bir iddia.
diğer iki ayet;
...Size düsünecek olanin düsünecegi kadar bir ömür vermedik mi?... (Fatır 37)
"Size her ne musîbet dokunursa, kendi ellerinizle kazandığınız şeyler sebebiyledir. Allah pek çoğunu da affeder"(Şûrâ, 30)
Reenkarnasyona inanan kişiler; fatır 37 ayetinde denildiği gibi bebek ve çocuk olarak kişilere düşünecek kadar zaman verilmedigini veya şura 30 ayetinden de yola çıkarak bebek ve çocukların kendi elleri ile işledikleri günahları olmadığını söyleyip bunun ancak daha yaşadıkları bir hayata işaret ettiğini iddia ederler.
Oysa hem bu iki ayet hem de Kur'an'daki herhangi bir ayet imtihanı başlamayan çocukları ve bebekleri ilgilendirmez.Yani bu ayetlerin muhatabı olan kişiler imtihan hayatı başlayan kişilerdir.
Çünkü Kur'an'ın diğer ismi Furkan'dır ve Furkan iyi ve kötüyü ayırt etme demektir. Bu yüzden Kur'an sadece iyi ve kötüyü ayırt edecek yaşa gelenleri muhattap alır.
Genel olarak reenkarnasyona delil olarak gösterilen başlıca ayetler bunlardı. Bunun dışında bir kaç ayet daha olsa da açıklamaya gerek duyulmayacak kadar çürük iddialar olduğu için değinmeye gerek yok.
Şimdi de dönüş olmadığını net bir şekilde haber veren birkaç ayete bakalım;
"Nihayet onlardan birine ölüm gelip çattığında der ki, Rabbim! beni geri gönder. Tâ ki, boşa geçirdiğim dünya hayatında iyi ameller işleyeyim. Hayır! O, söylediği boş bir laftan ibarettir... (Mü'minûn, 99-100)
"Onların, ateşin karşısında durdurulup, âh! keşke dünyaya geri gönderilsek de, bir daha Rabbimizin âyetlerini yalanlamasak ve inananlardan olsak! dediklerini bir görsen! (Enam 27)
"...dünyaya geri gönderilsek de, yapmış olduğumuz amellerden başkasını yapsak. Onlar kendilerine yazık ettiler ve uydurdukları şeyler de kaybolup gitti"(A'raf, 53)
Rabbimiz! Bizi buradan çıkar. Eğer bir daha (ettiklerimize) dönersek, artık belli ki biz zalim insanlarız. (Allah) buyurur ki: Alçaldıkça alçalın orada! Bana bir şey söylemeyin artık. (Muminun 107-108)
Sonuç olarak; Reenkarnasyon inancının İslam'daki ahiret inancı ile taban tabana zıt olduğunu bile söyleyebiliriz.
Bu yüzden bir Müslümanın aynı zamanda reenkarnasyon inancını kabul etmesi mevcut şartlarda geçerli değil😊
Kaynaklar;
http://www.kudretugurlueminsoy.com/2018/02/20/reenkarnasyon-ve-tenasuh-nedir-aralarindaki-farklar-nelerdir/
https://sorularlaislamiyet.com/kuran-i-kerimde-reenkarnasyonun-oldugu-iddia-ediliyor-bu-konuda-nasil-cevap-vermeliyiz-kuran
DAHA ÖNCE GÖRÜLMEMİŞ (LUT KAVMİ)
iddia: Araf 80 ayetinde eşcinselliği ilk defa Lut kavminin yaptığı söyleniyor. Oysa bu tarihsel ve biyolojik gerçeklere aykırıdır çünkü hem hayvanlar aleminde hem de eski mısır, sümerlerde eşcinsellik olduğunu biliyoruz.
Önce ilgili ayete bakalım;
Lût’u da Peygamber olarak gönderdik. Hani o kavmine şöyle demişti: “Sizden önce âlemlerden hiçbir kimsenin yapmadığı çirkin işi mi yapıyorsunuz?” (araf 80)
1)hz.Lut'un kavmi tahmini MÖ.2000 civarında yaşamış bir kavim. Yine sümerler ve antik mısır aşağı-yukarı Lut kavmi ile aynı döneme denk geliyor.
Bu yüzden net bir şekilde "Lut kavminden önce" diyemeyiz. Ki ayrıca antik mısır ve sümerlerde eşcinsellik hz.lut kavmindeki gibi topluluk şeklinde değildi.
Yani bir iki kişinin bu yönelimde olmasından ayetin yanlış olduğu sonucuna varamayız çünkü ayette bir alemden, topluluktan bahsediyor.
Yine ayrıca milattan önceki devletlerde eşcinsellik karşıtı yasalar olmamasından da yola çıkarak eşcinsellik olduğunu sonucuna varamayız.
Hatta bu tür yasalar olmamasından eşcinsellik olmadığı sonucuna varmak daha mantıklı olur.
Örneğin ortada hırsızlık bir dert yoksa hırsızlık için bir ceza olmaması da doğaldır.
2) Ayrıca hayvanlar aleminde veya hz.Lut'tan çok daha önceleri eşcinsel topluluklar olsa bile bu ayetin hatalı olduğu sonucu çıkmaz!
Çünkü ayetteki "hiç kimsenin yapmadığı birşey" kısmından olayın ilk defa yapıldığı sonucu çıktığı gibi "olayın öncekilerden daha beter olduğu" sonucu da çıkıyor.
Örneğin; bir gazete haberinde söyle yazıyor olsun; "Yek daha önce yapılmamış birşey yaptı, 1 milyar dolar bağış yaptı"
Bu haberden Yek'in ilk defa bağış yaptığı sonucu veya ilk defa bu kadar yüklü bir bağış yaptığı sonucu da çıkar.
Yani Allah ayette olayın daha önce yapılmadığını değil "bu boyutta" bir azgınlığın olmadığını söylemiş olabilir.
Çünkü bildiğimiz gibi Lut kavmi cidden tarih boyunca görülmemiş bir şey yapıyordu. Sadece eşcinsel değillerdi aynı zamanda zorba ve tecavüzcüydü.
Örneğin sokak ortasında yakaladıkları temiz bir hemcinsine toplu şekilde tecavüz ediyordu.
Yine aynı şekilde dışardan o şehre yeni bir misafir geldiğinde misafire zorla sahip olmaya çalışıyorlardı.Hatta Allah'ın insan suretinde hz.Lut'â yolladığı meleklere de sahip olmak istiyorlardı;
Lut onlara) "Bunlar benim konuğumdur, beni utandırıp-dillere düşürmeyin" dedi. "Allah'tan korkup-sakının ve beni küçük düşürmeyin."
(Hicr 68-69)
Sonuç olarak Lut kavmi ayette de anlatıldığı gibi cidden tarih boyunca benzeri görülmemiş bir kavim!
Bu yüzden ayette bilimsel verilere ters düşen bir şey yok!
Kaynaklar
https://www.google.com/amp/www.yeniduzen.com/service/amp/antik-cagda-escinsellik-kisa-bir-bakis-81420h.htm
https://tr.m.wikipedia.org/wiki/Lut_Kavmi
https://tr.m.wikipedia.org/wiki/Antik_Mısır
iddia: Araf 80 ayetinde eşcinselliği ilk defa Lut kavminin yaptığı söyleniyor. Oysa bu tarihsel ve biyolojik gerçeklere aykırıdır çünkü hem hayvanlar aleminde hem de eski mısır, sümerlerde eşcinsellik olduğunu biliyoruz.
Önce ilgili ayete bakalım;
Lût’u da Peygamber olarak gönderdik. Hani o kavmine şöyle demişti: “Sizden önce âlemlerden hiçbir kimsenin yapmadığı çirkin işi mi yapıyorsunuz?” (araf 80)
1)hz.Lut'un kavmi tahmini MÖ.2000 civarında yaşamış bir kavim. Yine sümerler ve antik mısır aşağı-yukarı Lut kavmi ile aynı döneme denk geliyor.
Bu yüzden net bir şekilde "Lut kavminden önce" diyemeyiz. Ki ayrıca antik mısır ve sümerlerde eşcinsellik hz.lut kavmindeki gibi topluluk şeklinde değildi.
Yani bir iki kişinin bu yönelimde olmasından ayetin yanlış olduğu sonucuna varamayız çünkü ayette bir alemden, topluluktan bahsediyor.
Yine ayrıca milattan önceki devletlerde eşcinsellik karşıtı yasalar olmamasından da yola çıkarak eşcinsellik olduğunu sonucuna varamayız.
Hatta bu tür yasalar olmamasından eşcinsellik olmadığı sonucuna varmak daha mantıklı olur.
Örneğin ortada hırsızlık bir dert yoksa hırsızlık için bir ceza olmaması da doğaldır.
2) Ayrıca hayvanlar aleminde veya hz.Lut'tan çok daha önceleri eşcinsel topluluklar olsa bile bu ayetin hatalı olduğu sonucu çıkmaz!
Çünkü ayetteki "hiç kimsenin yapmadığı birşey" kısmından olayın ilk defa yapıldığı sonucu çıktığı gibi "olayın öncekilerden daha beter olduğu" sonucu da çıkıyor.
Örneğin; bir gazete haberinde söyle yazıyor olsun; "Yek daha önce yapılmamış birşey yaptı, 1 milyar dolar bağış yaptı"
Bu haberden Yek'in ilk defa bağış yaptığı sonucu veya ilk defa bu kadar yüklü bir bağış yaptığı sonucu da çıkar.
Yani Allah ayette olayın daha önce yapılmadığını değil "bu boyutta" bir azgınlığın olmadığını söylemiş olabilir.
Çünkü bildiğimiz gibi Lut kavmi cidden tarih boyunca görülmemiş bir şey yapıyordu. Sadece eşcinsel değillerdi aynı zamanda zorba ve tecavüzcüydü.
Örneğin sokak ortasında yakaladıkları temiz bir hemcinsine toplu şekilde tecavüz ediyordu.
Yine aynı şekilde dışardan o şehre yeni bir misafir geldiğinde misafire zorla sahip olmaya çalışıyorlardı.Hatta Allah'ın insan suretinde hz.Lut'â yolladığı meleklere de sahip olmak istiyorlardı;
Lut onlara) "Bunlar benim konuğumdur, beni utandırıp-dillere düşürmeyin" dedi. "Allah'tan korkup-sakının ve beni küçük düşürmeyin."
(Hicr 68-69)
Sonuç olarak Lut kavmi ayette de anlatıldığı gibi cidden tarih boyunca benzeri görülmemiş bir kavim!
Bu yüzden ayette bilimsel verilere ters düşen bir şey yok!
Kaynaklar
https://www.google.com/amp/www.yeniduzen.com/service/amp/antik-cagda-escinsellik-kisa-bir-bakis-81420h.htm
https://tr.m.wikipedia.org/wiki/Lut_Kavmi
https://tr.m.wikipedia.org/wiki/Antik_Mısır
ATEİSTLERİN KARŞILIKSIZ İYİLİK YAPMASI
iddia: İnançlı insanlar cennet için iyilik yapar oysa biz ateistler herhangi bir karşılık beklemeden iyilik yapıyoruz, erdemli olan bizim yaptığımızdır.
Çoğu ateisten bu klişeyi duymuşsunuzdur🙂hadi ezber bozalım;
Modern psikoloji bir çok araştırma sonucu aslında "karşılıksız iyilik" diye bir şey olmadığını ve insanların kişisel mutluluk veya vicdan rahatlatma tarzı şeyler için iyilik yaptığını ortaya koydu!
Örneğin; Harvard İşletme Fakültesi’nden Michael Norton, 130 ülkeden gelen verileri inceledi.
Ve gelirinin bir kısmını başkaları için harcayan kişilerin uzun vadede, tüm gelirini kendisi için harcayanlara kıyasla çok daha mutlu olduğunu gösteren çok sayıda veri olduğunu söylüyor.
Yine ayrıca Lancashire Üniversitesi’nden Psikolog Mann yabancı birine iyilik yapıp o kişinin de başkalarına iyilik yapmasını sağlama fikri üzerinde çalışıyordu.
“Bir tür zincirleme etki, domino etkisi yaratma fikriydi bu” diye açıklıyor Mann. Yani iyilik yapma nedenimizin bir gün o iyiliğin dönüp dolaşıp bizi bulmasını ümit ederek iyilik yapıyoruz.
Evet "dolaylı bir çıkarcılık ve mutluluk" için
Örneğin zengin Napolililer eskiden beri kendilerine kahve alırken, bu tür lüks sayılabilecek tüketim maddelerini satın alma gücü olmayan biri için de alır, ona ikram ederlermiş.
Aslında psikologlar bunu bir tür yatırım stratejisi olarak görüyorlar asıl adıyla; karşılıklı özgecilik
Evrimsel psikologlar ise kaynaklarımızı yani zenginlik ve yeteneğimizi göstermenin karşı cins için daha çekici hale gelmemiz ve üreme olanaklarını arttırmamızın bir yolu olduğunu söylüyor.
Evet, "çekicilik ve üreme" için
Yine ayrıca; Evrimsel bir bakış açısına göre fedakarlık hiç mantıklı görünmüyor aslında çünkü Modern Neo-Darwinist görüşe göre, insanlar temelde bencildir.
Bazı psikologlara göre, “saf” fedakarlık diye bir şey yoktur. Yabancılara (veya hayvanlara) yardım ettiğimizde, farkında olmasak bile bize her zaman bir faydası oluyor.
Fedakarlık kendimizi iyi hissetmemizi sağlar, diğer insanların bize daha fazla saygı duymasını sağlar.
Evet "iç huzur ve takdir edilme isteği" için
Psikoloji profesörü Sonja Lyubomirsky ise hepimizin bizi iyilik ve nezaket yolunda yönlendiren bir vicdanla doğduğunu söylüyor
Ve Sonja bu yüzden iyi işleri bilinçsiz olarak sadece doğamız gereği olduğu için yaptığımızı iddia ediyor. Aynı zamanda buna karşı içimizde güçlü bir ihtiyaç olduğunu söylüyor.
Yine ayrıca İyilik yapmak ve başkalarına yardım etmek, benlik saygısı ve kendimize değer duygumuz üzerinde büyük bir etkiye sahip oluyor ve iyi hissettiriyor.
Evet, "içten gelen ihtiyaç, benlik saygısı" için
Sonja ayrıca iyilik yapmanın sosyal iliskilerimizi kuvvetlendirdiğini ve bunun karşılığında sizin de bir şey isteme şansınızın arttığını söylüyor.
Buna ek olarak yaptığın iyiliğin tekrar seni bulacağını ve iyiliklerin hayatına bir amaç kattığını söylüyor. Böylece daha düzenli bir yaşama adım atıyorsun.
Yine ayrıca iyilik yapmak başkalarının güvenini kazanmana neden oluyor. Ve aslında bazı psikologlar bunu bir tür hileye benzetiyor🙂
Evet "çıkarcılık ve geleceğe yatırım" için
Son madde ki en önemlisi de bu "vicdan rahatlatma ve acını hafifletme!Sırf akşam başını yastığa koyarken vicdanın seni rahatsız etmemesi için sus payı veriyorsun!
Sonuç olarak modern psikolojiye göre "karşılıksız iyilik yapıyorum" diye bir şey yok maalesef!Belki bilinçli belki bilinçsiz ama bir çıkar amaçlı iyilik yapıyorsun.
İyilik yaparak kendisini Allah´a teslim eden ve İbrahim´in dinine dosdoğru olarak tâbi olan kimseden, din bakımından daha iyi kim olabilir? Allah, İbrahim´i dost edinmişti. (Nisa 125)
Ek olarak bir konuya değinmek istiyorum👉
Ateist veya Müslüman farketmez (belki bilinçli belki bilinçsiz) aslında çoğumuz kendi çıkarı için iyilik yapıyor.
Mesela "Geçenlerde başı sıkışınca ben ona Allah rızası için yardım ettim ama şimdi bize borç bile vermiyor" tarzı cümleler duymuşsunuzdur veya kullanmaşsınızdır.
Oysa Allah için yapılan iyilikte karşılık kuldan değil ahirette Allah'tan beklenir! Aslında bu cümle ile kendini ele vermiş oluyorsun!🙂Yani farkında olmasan bile aslında bir çıkar gözeterek iyilik yapmışsın...
Kaynaklar
https://www.bbc.com/turkce/haberler/2016/01/160106_vert_fut_iyilik
https://www.google.com/amp/s/www.psychologytoday.com/us/blog/out-the-darkness/201310/why-do-human-beings-do-good-things-the-puzzle-altruism%3famp
https://www.betterworldinternational.org/inspiration/why-do-we-do-good-deeds/
https://philosophynow.org/issues/63/Why_Should_I_Be_Good
iddia: İnançlı insanlar cennet için iyilik yapar oysa biz ateistler herhangi bir karşılık beklemeden iyilik yapıyoruz, erdemli olan bizim yaptığımızdır.
Çoğu ateisten bu klişeyi duymuşsunuzdur🙂hadi ezber bozalım;
Modern psikoloji bir çok araştırma sonucu aslında "karşılıksız iyilik" diye bir şey olmadığını ve insanların kişisel mutluluk veya vicdan rahatlatma tarzı şeyler için iyilik yaptığını ortaya koydu!
Örneğin; Harvard İşletme Fakültesi’nden Michael Norton, 130 ülkeden gelen verileri inceledi.
Ve gelirinin bir kısmını başkaları için harcayan kişilerin uzun vadede, tüm gelirini kendisi için harcayanlara kıyasla çok daha mutlu olduğunu gösteren çok sayıda veri olduğunu söylüyor.
Yine ayrıca Lancashire Üniversitesi’nden Psikolog Mann yabancı birine iyilik yapıp o kişinin de başkalarına iyilik yapmasını sağlama fikri üzerinde çalışıyordu.
“Bir tür zincirleme etki, domino etkisi yaratma fikriydi bu” diye açıklıyor Mann. Yani iyilik yapma nedenimizin bir gün o iyiliğin dönüp dolaşıp bizi bulmasını ümit ederek iyilik yapıyoruz.
Evet "dolaylı bir çıkarcılık ve mutluluk" için
Örneğin zengin Napolililer eskiden beri kendilerine kahve alırken, bu tür lüks sayılabilecek tüketim maddelerini satın alma gücü olmayan biri için de alır, ona ikram ederlermiş.
Aslında psikologlar bunu bir tür yatırım stratejisi olarak görüyorlar asıl adıyla; karşılıklı özgecilik
Evrimsel psikologlar ise kaynaklarımızı yani zenginlik ve yeteneğimizi göstermenin karşı cins için daha çekici hale gelmemiz ve üreme olanaklarını arttırmamızın bir yolu olduğunu söylüyor.
Evet, "çekicilik ve üreme" için
Yine ayrıca; Evrimsel bir bakış açısına göre fedakarlık hiç mantıklı görünmüyor aslında çünkü Modern Neo-Darwinist görüşe göre, insanlar temelde bencildir.
Bazı psikologlara göre, “saf” fedakarlık diye bir şey yoktur. Yabancılara (veya hayvanlara) yardım ettiğimizde, farkında olmasak bile bize her zaman bir faydası oluyor.
Fedakarlık kendimizi iyi hissetmemizi sağlar, diğer insanların bize daha fazla saygı duymasını sağlar.
Evet "iç huzur ve takdir edilme isteği" için
Psikoloji profesörü Sonja Lyubomirsky ise hepimizin bizi iyilik ve nezaket yolunda yönlendiren bir vicdanla doğduğunu söylüyor
Ve Sonja bu yüzden iyi işleri bilinçsiz olarak sadece doğamız gereği olduğu için yaptığımızı iddia ediyor. Aynı zamanda buna karşı içimizde güçlü bir ihtiyaç olduğunu söylüyor.
Yine ayrıca İyilik yapmak ve başkalarına yardım etmek, benlik saygısı ve kendimize değer duygumuz üzerinde büyük bir etkiye sahip oluyor ve iyi hissettiriyor.
Evet, "içten gelen ihtiyaç, benlik saygısı" için
Sonja ayrıca iyilik yapmanın sosyal iliskilerimizi kuvvetlendirdiğini ve bunun karşılığında sizin de bir şey isteme şansınızın arttığını söylüyor.
Buna ek olarak yaptığın iyiliğin tekrar seni bulacağını ve iyiliklerin hayatına bir amaç kattığını söylüyor. Böylece daha düzenli bir yaşama adım atıyorsun.
Yine ayrıca iyilik yapmak başkalarının güvenini kazanmana neden oluyor. Ve aslında bazı psikologlar bunu bir tür hileye benzetiyor🙂
Evet "çıkarcılık ve geleceğe yatırım" için
Son madde ki en önemlisi de bu "vicdan rahatlatma ve acını hafifletme!Sırf akşam başını yastığa koyarken vicdanın seni rahatsız etmemesi için sus payı veriyorsun!
Sonuç olarak modern psikolojiye göre "karşılıksız iyilik yapıyorum" diye bir şey yok maalesef!Belki bilinçli belki bilinçsiz ama bir çıkar amaçlı iyilik yapıyorsun.
İyilik yaparak kendisini Allah´a teslim eden ve İbrahim´in dinine dosdoğru olarak tâbi olan kimseden, din bakımından daha iyi kim olabilir? Allah, İbrahim´i dost edinmişti. (Nisa 125)
Ek olarak bir konuya değinmek istiyorum👉
Ateist veya Müslüman farketmez (belki bilinçli belki bilinçsiz) aslında çoğumuz kendi çıkarı için iyilik yapıyor.
Mesela "Geçenlerde başı sıkışınca ben ona Allah rızası için yardım ettim ama şimdi bize borç bile vermiyor" tarzı cümleler duymuşsunuzdur veya kullanmaşsınızdır.
Oysa Allah için yapılan iyilikte karşılık kuldan değil ahirette Allah'tan beklenir! Aslında bu cümle ile kendini ele vermiş oluyorsun!🙂Yani farkında olmasan bile aslında bir çıkar gözeterek iyilik yapmışsın...
Kaynaklar
https://www.bbc.com/turkce/haberler/2016/01/160106_vert_fut_iyilik
https://www.google.com/amp/s/www.psychologytoday.com/us/blog/out-the-darkness/201310/why-do-human-beings-do-good-things-the-puzzle-altruism%3famp
https://www.betterworldinternational.org/inspiration/why-do-we-do-good-deeds/
https://philosophynow.org/issues/63/Why_Should_I_Be_Good
SONSUZ MERHAMET VE CEHENNEM
iddia: Allah sonsuz merhametli ise kimsenin cehenneme gitmemesi lazım hatta cehennem diye bir yerin olmaması lazım. Sonuçta biri ne kadar günaha girse de "sonsuz" merhamet onu affetmeye yeter.
Ters orantı mantığıyla ortaya atılmış bir iddia, yoğunluğun artmasıyla hacmin azalması veya hacmin artması ile yoğunluğun azalması gibi. Bunun matematiksel karşılığına bakarsak👇
Evet limitte merhamet sonsuza giderken acı/azap sıfıra yaklaşır🙂Ama burda aynı mantığı kullanmak yanlış olur çünkü unuttuğumuz bir şey var; zalime merhamet edilirse mazluma zulüm edilmiş olur!
Örneğin; Allah'ın Hitler'i affedip cennete gönderdiğini düşünün. Gaz odalarında zehirli gaz ile öldürdüğü mazlumlara haksızlık yapılmış olmaz mı?
Veya ortada zalim/mazlum olması da gerekmiyor. Herkesi cennete almak da hakedenlere haksızlıktır.
Örneğin diyelim ki 10 kişilik bir koşu yarışında birinci olup altın madalya kazandınız.
Daha sonra yarışı düzenleyen konsey "gönlümüzden geldi katılan herkese madalya vereceğiz" derse bu birinciye haksızlık olmaz mı?
Bakın birinci olan kişiye vaat edilen verilmesine rağmen ve birincinin cebinden bir şey eksilmemesine rağmen haksızlık yapılmış olur çünkü biri hakederek diğeri ise hak etmeden alıyor.
İşte bu yüzden Allah'ın merhamet sıfatını "adalet" sıfatı ile birlikte dikkate almak lazım.Çünkü merhametli olan herkesin affedildiği sistem değil herkese hakkının verildiği sistemdir.
Zalimin cennette gitmesi değil cehennemde cezasını çekmesidir merhametli olan! O yüzden zalimler "yaşasın cehennem"
O gün, herkes kendi nefsi adına mücadele eder ve herkese yaptığının karşılığı eksiksiz ödenir. Onlar zulme uğratılmazlar. (Nahl 111)
Ve de ki: "Rabbim, bağışla ve merhamet et, Sen merhamet edenlerin en hayırlısısın." (Müminun 118)
iddia: Allah sonsuz merhametli ise kimsenin cehenneme gitmemesi lazım hatta cehennem diye bir yerin olmaması lazım. Sonuçta biri ne kadar günaha girse de "sonsuz" merhamet onu affetmeye yeter.
Ters orantı mantığıyla ortaya atılmış bir iddia, yoğunluğun artmasıyla hacmin azalması veya hacmin artması ile yoğunluğun azalması gibi. Bunun matematiksel karşılığına bakarsak👇
Evet limitte merhamet sonsuza giderken acı/azap sıfıra yaklaşır🙂Ama burda aynı mantığı kullanmak yanlış olur çünkü unuttuğumuz bir şey var; zalime merhamet edilirse mazluma zulüm edilmiş olur!
Örneğin; Allah'ın Hitler'i affedip cennete gönderdiğini düşünün. Gaz odalarında zehirli gaz ile öldürdüğü mazlumlara haksızlık yapılmış olmaz mı?
Veya ortada zalim/mazlum olması da gerekmiyor. Herkesi cennete almak da hakedenlere haksızlıktır.
Örneğin diyelim ki 10 kişilik bir koşu yarışında birinci olup altın madalya kazandınız.
Daha sonra yarışı düzenleyen konsey "gönlümüzden geldi katılan herkese madalya vereceğiz" derse bu birinciye haksızlık olmaz mı?
Bakın birinci olan kişiye vaat edilen verilmesine rağmen ve birincinin cebinden bir şey eksilmemesine rağmen haksızlık yapılmış olur çünkü biri hakederek diğeri ise hak etmeden alıyor.
İşte bu yüzden Allah'ın merhamet sıfatını "adalet" sıfatı ile birlikte dikkate almak lazım.Çünkü merhametli olan herkesin affedildiği sistem değil herkese hakkının verildiği sistemdir.
Zalimin cennette gitmesi değil cehennemde cezasını çekmesidir merhametli olan! O yüzden zalimler "yaşasın cehennem"
O gün, herkes kendi nefsi adına mücadele eder ve herkese yaptığının karşılığı eksiksiz ödenir. Onlar zulme uğratılmazlar. (Nahl 111)
Ve de ki: "Rabbim, bağışla ve merhamet et, Sen merhamet edenlerin en hayırlısısın." (Müminun 118)
ALLAH NEDEN NET SAYI VERMEMİŞ?
iddia: Allah saffat 147 ayetinde hz.Yunus'un kavminden bahsederken neden tam sayı vermemiş? Yoksa bilmiyor mu?
Pek bilinen bir iddia değil ama biz şimdiden cevap verelim😊önce ilgili ayete bakalım;
Biz onu yüz bin, yahut daha fazla insana peygamber olarak gönderdik. (Saffat 147)
Evet, Allah ayette tam, kesin bir sayı vermemiş "yahut daha fazla" diye ekleme yapmış verdiği sayıya. Günlük hayatta bu tür belirsiz cümleleri çokça kullanırız ve bunun iki nedeni vardır
Ya bahsettiğimiz konu hakkında cidden tam olarak bilgimiz yoktur veya uzun açıklama yapmamak için kısa kesiyoruz.
Burda Allah'ın tam sayı vermemesinin nedeni tabiki de ikinci durum yani uzun açıklama yapmamasıdır.
Şöyle ki; hz.Yunus'un peygamber olarak gönderilmesi anlık bir olay değil belli bir süreçtir. Mesela atıyorum 40 yıl peygamberlik yapmış olsun.
İnsan denilen memeli canlının üreme gibi bir özelliği olduğu için bu süre içinde kavmin nüfusu doğal olarak değişecektir. Mesela peygamberligin birinci yılı, 100 bin olan nüfus ikinci yılda 105 bin, onuncu yılda 190 bin olabilir.
Allah bu süreçte sene sene nüfusun sayısını verip gereksiz, işimize yaramayacak bir bilgi vermesini bekleyemeyiz. O yüzden kısa ve kısa olduğu için belirsiz bir ifade kullanmıştır.
Aslında Allah ayetlerde eski peygamberlerden bahsederken de bütün hayatlarını anlatmaz çünkü amacı tarih dersi vermek değil.
Allah o olayları ders çıkarmamız için anlattığı için sadece gerekli, bizi ilgilendiren kısmına kısaca değinir çoğu zaman.
iddia: Allah saffat 147 ayetinde hz.Yunus'un kavminden bahsederken neden tam sayı vermemiş? Yoksa bilmiyor mu?
Pek bilinen bir iddia değil ama biz şimdiden cevap verelim😊önce ilgili ayete bakalım;
Biz onu yüz bin, yahut daha fazla insana peygamber olarak gönderdik. (Saffat 147)
Evet, Allah ayette tam, kesin bir sayı vermemiş "yahut daha fazla" diye ekleme yapmış verdiği sayıya. Günlük hayatta bu tür belirsiz cümleleri çokça kullanırız ve bunun iki nedeni vardır
Ya bahsettiğimiz konu hakkında cidden tam olarak bilgimiz yoktur veya uzun açıklama yapmamak için kısa kesiyoruz.
Burda Allah'ın tam sayı vermemesinin nedeni tabiki de ikinci durum yani uzun açıklama yapmamasıdır.
Şöyle ki; hz.Yunus'un peygamber olarak gönderilmesi anlık bir olay değil belli bir süreçtir. Mesela atıyorum 40 yıl peygamberlik yapmış olsun.
İnsan denilen memeli canlının üreme gibi bir özelliği olduğu için bu süre içinde kavmin nüfusu doğal olarak değişecektir. Mesela peygamberligin birinci yılı, 100 bin olan nüfus ikinci yılda 105 bin, onuncu yılda 190 bin olabilir.
Allah bu süreçte sene sene nüfusun sayısını verip gereksiz, işimize yaramayacak bir bilgi vermesini bekleyemeyiz. O yüzden kısa ve kısa olduğu için belirsiz bir ifade kullanmıştır.
Aslında Allah ayetlerde eski peygamberlerden bahsederken de bütün hayatlarını anlatmaz çünkü amacı tarih dersi vermek değil.
Allah o olayları ders çıkarmamız için anlattığı için sadece gerekli, bizi ilgilendiren kısmına kısaca değinir çoğu zaman.
CEHENNEM İÇİN Mİ YARATILDIK?
iddia: Araf 179 ayetinde cinlerin ve insanların cehennem için yaratıldığı yazıyor. Allah bizi zorla cehenneme mi sokacak?
Önceki ilgili ayete bakalım;
“Andolsun, cinlerden ve insanlardan pek çoğunu cehennem için yarattık...(Araf 179)
Öncelikle şunu bilmek lazım; Allah için zaman kavramı olmadığı için ve sonsuz ilmi ile her şeyin başını ve sonunu bildiği için bazen ayetlerde gelecekten haber verir.Bu ayette onlardan biri.
Ayette yaratmayı ifade eden “zere’na” fiilinin başındaki “lam” edatı sebebiyet için değil, “lam-ı akıbet” olarak ifade edilen sonuç bildiren bir edattır.
Nitekim, bazı müfessirler de buna işaret etmişler; “li” edatının sebebiyet için değil, akıbet manasında olduğunu vurgulamışlardır. (bk. Beğavî, Razî, Şa’ravî, ilgili
ayetin tefsiri)
Zere’na li cehnneme👉cehennem için yarattık
Yani Ayette geçen "cehennem için" ifadesinde "için" sözcüğü "netice itibariyle" şeklinde anlaşılması lazım.
Yani kudretiyle birilerini zorla cehenneme koyacağını bildirmemiş ki bu zaten bize verdiği özgür iradeye ters olur.
Tam tersine kulluk için yaratılan bazı kimselerin kendi özgür iradeleriyle cehennemi tercih edeceklerini bildirmiş.
Ki ayetin devamında cehenneme gidecek kişilerin hallerinden bahseder;
...onların kalpleri vardır onunla anlamazlar, gözleri vardır fakat onlarla görmezler; kulakları vardır ama onlarla işitmezler. Bunlar hayvan gibidirler, hatta daha da şaşkındırlar. İşte onlar gafillerin ta kendileridir.” (A’raf, 7/179)
Daha iyi anlamanız için benzer bir örnek verelim başka ayetten;
“Firavun’un ailesi onu, kendilerine ileride bir düşman ve başlarına bir dert olması için ırmakta bulup yanlarına aldılar. Doğrusu Firavun da Haman da askerleri de yanılıyorlardı.” (Kasas, 28/8)
Not: Ayette firavun ailesinin Hz.Musa'yı bebek iken yanlarına almasından bahseder.
Ayette “kendilerine ileride bir düşman ve başlarına bir dert olması için ırmakta bulup yanlarına aldılar.” şeklinde bir ifade var.
Peki firavun Musa'nın büyüyüp başına bela olacağını biliyor muydu veya başlarına dert mi arıyorlardı? Tabiki Hayır!
Yine Allah bu ayette de “Olması için” diye meal verilen “li yekûne” fiilinin başında bulunan “lam” da "nedensellik” değil, sonuç açıklamıştır.
(bk.Beğavî, a.g.y)
Sonuç olarak; ayette Allah kimseyi zorla cehenneme gönderdiğini söylemiyor yüksek ilmi ile olacaklardan haber veriyor
Ki mesela çoğu ayette cehennemdeki ve cennetteki insanların halinden bahseder ama halbuki henüz kimse gönderilmedi oraya.
iddia: Araf 179 ayetinde cinlerin ve insanların cehennem için yaratıldığı yazıyor. Allah bizi zorla cehenneme mi sokacak?
Önceki ilgili ayete bakalım;
“Andolsun, cinlerden ve insanlardan pek çoğunu cehennem için yarattık...(Araf 179)
Öncelikle şunu bilmek lazım; Allah için zaman kavramı olmadığı için ve sonsuz ilmi ile her şeyin başını ve sonunu bildiği için bazen ayetlerde gelecekten haber verir.Bu ayette onlardan biri.
Ayette yaratmayı ifade eden “zere’na” fiilinin başındaki “lam” edatı sebebiyet için değil, “lam-ı akıbet” olarak ifade edilen sonuç bildiren bir edattır.
Nitekim, bazı müfessirler de buna işaret etmişler; “li” edatının sebebiyet için değil, akıbet manasında olduğunu vurgulamışlardır. (bk. Beğavî, Razî, Şa’ravî, ilgili
ayetin tefsiri)
Zere’na li cehnneme👉cehennem için yarattık
Yani Ayette geçen "cehennem için" ifadesinde "için" sözcüğü "netice itibariyle" şeklinde anlaşılması lazım.
Yani kudretiyle birilerini zorla cehenneme koyacağını bildirmemiş ki bu zaten bize verdiği özgür iradeye ters olur.
Tam tersine kulluk için yaratılan bazı kimselerin kendi özgür iradeleriyle cehennemi tercih edeceklerini bildirmiş.
Ki ayetin devamında cehenneme gidecek kişilerin hallerinden bahseder;
...onların kalpleri vardır onunla anlamazlar, gözleri vardır fakat onlarla görmezler; kulakları vardır ama onlarla işitmezler. Bunlar hayvan gibidirler, hatta daha da şaşkındırlar. İşte onlar gafillerin ta kendileridir.” (A’raf, 7/179)
Daha iyi anlamanız için benzer bir örnek verelim başka ayetten;
“Firavun’un ailesi onu, kendilerine ileride bir düşman ve başlarına bir dert olması için ırmakta bulup yanlarına aldılar. Doğrusu Firavun da Haman da askerleri de yanılıyorlardı.” (Kasas, 28/8)
Not: Ayette firavun ailesinin Hz.Musa'yı bebek iken yanlarına almasından bahseder.
Ayette “kendilerine ileride bir düşman ve başlarına bir dert olması için ırmakta bulup yanlarına aldılar.” şeklinde bir ifade var.
Peki firavun Musa'nın büyüyüp başına bela olacağını biliyor muydu veya başlarına dert mi arıyorlardı? Tabiki Hayır!
Yine Allah bu ayette de “Olması için” diye meal verilen “li yekûne” fiilinin başında bulunan “lam” da "nedensellik” değil, sonuç açıklamıştır.
(bk.Beğavî, a.g.y)
Sonuç olarak; ayette Allah kimseyi zorla cehenneme gönderdiğini söylemiyor yüksek ilmi ile olacaklardan haber veriyor
Ki mesela çoğu ayette cehennemdeki ve cennetteki insanların halinden bahseder ama halbuki henüz kimse gönderilmedi oraya.
HAYAT KURTARACAK 3 BİLGİ
1)Tanrı düzensiz bir evren yaratabilir
2)Tanrı kötü bir evren yaratabilir
3)Tanrı sonsuz sayıda evren yaratabilir
1) Düzensiz Evren sorun değil
Teistler evrende hassas ayarlar olduğunu iddia ettiğinde ateistler de evrende kaos, düzensizlik var diyerek itiraz ederler.
Evrende düzen mi düzensizlik mi var konusunu veya kaos dedikleri şeyin aslında tam olarak ne olduğunu başka bir paylaşımda açıklarım.
Benim asıl dikkat çekmek istediğim başka bir şey var. Bu iki iddia birbirinin zıttı değil!
Evrende hassas ayarlar olması, düzen olması bir Tanrı olduğuna işaret eder ama düzensizlik olması bir Tanrı olmadığı anlamına gelmez!
Çünkü belki de Allah düzensiz bir Evren yaratmak istedi. Olayı biraz somutlaştıralım;
Örneğin bir odaya giriyorsunuz; oda gayet temiz, havalandırılmış, kitaplar düzenli bir şekilde yerleştirilmiş, yatak toplanmış, elbiseler dolabında temiz bir şekilde olsun.
Bu odanın bir sahibi olduğunu çok rahat bir şekilde söyleyebilirsiniz, ortada bir düzen var ve bunu akıllı, bilinçli bir varlığın kullandığı sonucuna varıyorsunuz.
Şimdi de düzensiz, dağınık bir oda düşünün. İşte bu odanın bir sahibi olmadığını kesin olarak söyleyemezsin çünkü belki de dağınık yaşayan bir öğrencinin odasıdır.
Sonuç olarak bir ateistin evrende kaos var demesi ateizm adına hiçbir şey ifade etmiyor!
2)Kötülük problemi problem değil
Ateistler tecavüz, ölüm, savaş gibi olaylardan yola çıkarak Tanrıyı reddederler. Oysa kötülük yaratıldığı zaman değil işlendiği zaman kötülük sayılır.
Kötülük-iyilik ve özgür irade arasında mantıken zorunlu bir bağ olduğunu ve bunlardan birinin eksik olması halinde bir imtihan hayatının ortaya çıkamayacağını savunuruz.
Neyse benim asıl anlatmak istediğim bu değil..Asıl anlatmak istediğim "Tanrı'nın kötü olduğunu kabul etsek bile bu ateizmin işine yaramaz"
Çünkü birinin kötü olması onun yokluğu anlamına gelmiyor. Örneğin biri kötü bir tanrıya tapabilir ki zaten onlara disteist denir!
Disteizm: Tanrı'nın kötü olduğuna inanılan felsefe akımı. Disteizm kelimesi, Yunanca Dys- ön eki kötü ve Theos tanrı sözcüklerinden oluşmaktadır.
Bunun dışında bazı dinlerde de kötü Tanrı figürleri var ama bunlar "bilinçli sonsuz güç" tanımına uymadığı için Tanrı kategorisine koymak doğru olmaz.
Zeus, Amon Ra gibi insansı figürleri "güç" bakımından en fazla Büyük İskender, Cengizhan, Selahaddin Eyyubi gibi kişilerle aynı kategoriye koyabiliriz.
Neyse kısacası Kötülük argümanı ile "iyi Tanrı" inancına itiraz etseniz bile (ki bunun karşısında bile argüman işe yaramaz) ateizm adına genel olarak Tanrı inancına itiraz edemezsiniz.
Yani "Evrende zulüm, savaş, ölümler var o yüzden Tanrı yok" şeklindeki argüman mantıken çöp degerindedir.
Olaya duygusal yaklaşmanız, ağlayıp zırlamanız hiçbir işe yaramaz..
3)Çoklu evrenler sorun değil
1954 yılında, Princeton Üniversitesi doktora adayı olan genç Hugh Everett‘in ortaya radikal bir fikir attı: Tam olarak bizim evrenimize benzeyen başka evrenler de var olabilir.
Çoklu evrenler fikri diyeceğim çünkü teori olmadığı gibi hipotez olmanın bile bütün şartlarını sağlamayan bir fikir.
Bazı kuantum gözlemlerinden geçse bile ortaya ciddi bir şey konulduğu söylenemez. Neyse çoklu evrenleri daha detaylı başka bir paylaşımda konuşuruz, asıl meseleye gelelim.
Çoklu evrenler sonlu veya sonsuz olabilir, ateistler de işlerine yarar diye bunun "sonsuz" kısmını aldılar.
Şöyle ki bilimdeki hassas ayarlar, sabit sayılardan yola çıkarak teistler evrenimizde bir düzen olduğunu ve bunun ancak bir Tanrı'nın işi olacağı sonucuna varırlar.
Ateistler de "eğer evrenimiz gibi sonsuz evren var ise bu hassas ayarlar anlamsız hale gelir" dedi. Doğrudur sonsuz evren içinde düzenli bir evrenin olması zorunludur.
Küçük bir örnek vereyim; örneğin 1, 2, 5, 10, 17, 26 ... şeklindeki bir sayı örüntüsü düzenli bir dizidir. Dizinin ana formülü de (n^2)+1 dir.
Bu diziye tek başına baktığımızda bu dizinin bir akıllı bir varlık tarafından hazırlandığı sonucuna varabiliriz.
Ama bu dizi sonsuz dizinin olduğu bir torbada ise değerini kaybeder çünkü sonsuz dizinin içinde belirli bir formüle göre hazırlanmış düzenli diziler olması kaçınılmazdır.Yani illaki bu dizi olacaktı hatta bundan daha karmaşık düzenli diziler de olacak.
Ama sonsuz evrenler olsa bile bununla ancak hassas ayarların şaşılacak bir şey olmadığı sonucuna varabiliriz ve sadece akıllı tasarım argümanına itiraz edilebilir.
Yani sonsuz evrenler ile bir Tanrı olmadığı sonucuna varamayız çünkü en basit haliyle söyliyeyim Allah birden fazla evren de yaratmış olabilir!
Kısaca özetlersek;
1)Tanrı düzensiz bir evren yaratabilir
2)Tanrı kötü bir evren yaratabilir
3)Tanrı sonsuz sayıda evren yaratabilir
Ve bunlardan hiçbiri bilinçli sonsuz bir gücün olmadığı anlamına gelmez ve ateizmin işine yaramaz!
Not:Bu paylaşımı bazı cahilce, gereksiz tartışmaların son bulması için hazırladım. İnsallah faydası olur😊
Kaynaklar
https://www.fizikist.com/gecmisten-gunumuze-paralel-evrenler-teorisi/
https://www.google.com/amp/s/evrimagaci.org/paralel-evrenler-teorisi-deneysel-midir-859/amp
1)Tanrı düzensiz bir evren yaratabilir
2)Tanrı kötü bir evren yaratabilir
3)Tanrı sonsuz sayıda evren yaratabilir
1) Düzensiz Evren sorun değil
Teistler evrende hassas ayarlar olduğunu iddia ettiğinde ateistler de evrende kaos, düzensizlik var diyerek itiraz ederler.
Evrende düzen mi düzensizlik mi var konusunu veya kaos dedikleri şeyin aslında tam olarak ne olduğunu başka bir paylaşımda açıklarım.
Benim asıl dikkat çekmek istediğim başka bir şey var. Bu iki iddia birbirinin zıttı değil!
Evrende hassas ayarlar olması, düzen olması bir Tanrı olduğuna işaret eder ama düzensizlik olması bir Tanrı olmadığı anlamına gelmez!
Çünkü belki de Allah düzensiz bir Evren yaratmak istedi. Olayı biraz somutlaştıralım;
Örneğin bir odaya giriyorsunuz; oda gayet temiz, havalandırılmış, kitaplar düzenli bir şekilde yerleştirilmiş, yatak toplanmış, elbiseler dolabında temiz bir şekilde olsun.
Bu odanın bir sahibi olduğunu çok rahat bir şekilde söyleyebilirsiniz, ortada bir düzen var ve bunu akıllı, bilinçli bir varlığın kullandığı sonucuna varıyorsunuz.
Şimdi de düzensiz, dağınık bir oda düşünün. İşte bu odanın bir sahibi olmadığını kesin olarak söyleyemezsin çünkü belki de dağınık yaşayan bir öğrencinin odasıdır.
Sonuç olarak bir ateistin evrende kaos var demesi ateizm adına hiçbir şey ifade etmiyor!
2)Kötülük problemi problem değil
Ateistler tecavüz, ölüm, savaş gibi olaylardan yola çıkarak Tanrıyı reddederler. Oysa kötülük yaratıldığı zaman değil işlendiği zaman kötülük sayılır.
Kötülük-iyilik ve özgür irade arasında mantıken zorunlu bir bağ olduğunu ve bunlardan birinin eksik olması halinde bir imtihan hayatının ortaya çıkamayacağını savunuruz.
Neyse benim asıl anlatmak istediğim bu değil..Asıl anlatmak istediğim "Tanrı'nın kötü olduğunu kabul etsek bile bu ateizmin işine yaramaz"
Çünkü birinin kötü olması onun yokluğu anlamına gelmiyor. Örneğin biri kötü bir tanrıya tapabilir ki zaten onlara disteist denir!
Disteizm: Tanrı'nın kötü olduğuna inanılan felsefe akımı. Disteizm kelimesi, Yunanca Dys- ön eki kötü ve Theos tanrı sözcüklerinden oluşmaktadır.
Bunun dışında bazı dinlerde de kötü Tanrı figürleri var ama bunlar "bilinçli sonsuz güç" tanımına uymadığı için Tanrı kategorisine koymak doğru olmaz.
Zeus, Amon Ra gibi insansı figürleri "güç" bakımından en fazla Büyük İskender, Cengizhan, Selahaddin Eyyubi gibi kişilerle aynı kategoriye koyabiliriz.
Neyse kısacası Kötülük argümanı ile "iyi Tanrı" inancına itiraz etseniz bile (ki bunun karşısında bile argüman işe yaramaz) ateizm adına genel olarak Tanrı inancına itiraz edemezsiniz.
Yani "Evrende zulüm, savaş, ölümler var o yüzden Tanrı yok" şeklindeki argüman mantıken çöp degerindedir.
Olaya duygusal yaklaşmanız, ağlayıp zırlamanız hiçbir işe yaramaz..
3)Çoklu evrenler sorun değil
1954 yılında, Princeton Üniversitesi doktora adayı olan genç Hugh Everett‘in ortaya radikal bir fikir attı: Tam olarak bizim evrenimize benzeyen başka evrenler de var olabilir.
Çoklu evrenler fikri diyeceğim çünkü teori olmadığı gibi hipotez olmanın bile bütün şartlarını sağlamayan bir fikir.
Bazı kuantum gözlemlerinden geçse bile ortaya ciddi bir şey konulduğu söylenemez. Neyse çoklu evrenleri daha detaylı başka bir paylaşımda konuşuruz, asıl meseleye gelelim.
Çoklu evrenler sonlu veya sonsuz olabilir, ateistler de işlerine yarar diye bunun "sonsuz" kısmını aldılar.
Şöyle ki bilimdeki hassas ayarlar, sabit sayılardan yola çıkarak teistler evrenimizde bir düzen olduğunu ve bunun ancak bir Tanrı'nın işi olacağı sonucuna varırlar.
Ateistler de "eğer evrenimiz gibi sonsuz evren var ise bu hassas ayarlar anlamsız hale gelir" dedi. Doğrudur sonsuz evren içinde düzenli bir evrenin olması zorunludur.
Küçük bir örnek vereyim; örneğin 1, 2, 5, 10, 17, 26 ... şeklindeki bir sayı örüntüsü düzenli bir dizidir. Dizinin ana formülü de (n^2)+1 dir.
Bu diziye tek başına baktığımızda bu dizinin bir akıllı bir varlık tarafından hazırlandığı sonucuna varabiliriz.
Ama bu dizi sonsuz dizinin olduğu bir torbada ise değerini kaybeder çünkü sonsuz dizinin içinde belirli bir formüle göre hazırlanmış düzenli diziler olması kaçınılmazdır.Yani illaki bu dizi olacaktı hatta bundan daha karmaşık düzenli diziler de olacak.
Ama sonsuz evrenler olsa bile bununla ancak hassas ayarların şaşılacak bir şey olmadığı sonucuna varabiliriz ve sadece akıllı tasarım argümanına itiraz edilebilir.
Yani sonsuz evrenler ile bir Tanrı olmadığı sonucuna varamayız çünkü en basit haliyle söyliyeyim Allah birden fazla evren de yaratmış olabilir!
Kısaca özetlersek;
1)Tanrı düzensiz bir evren yaratabilir
2)Tanrı kötü bir evren yaratabilir
3)Tanrı sonsuz sayıda evren yaratabilir
Ve bunlardan hiçbiri bilinçli sonsuz bir gücün olmadığı anlamına gelmez ve ateizmin işine yaramaz!
Not:Bu paylaşımı bazı cahilce, gereksiz tartışmaların son bulması için hazırladım. İnsallah faydası olur😊
Kaynaklar
https://www.fizikist.com/gecmisten-gunumuze-paralel-evrenler-teorisi/
https://www.google.com/amp/s/evrimagaci.org/paralel-evrenler-teorisi-deneysel-midir-859/amp
ÖNCEKİ KİTAPLAR NEDEN KORUNMADI
iddia: Tevrat, İncil gibi Kur'an'dan önceki kitaplar neden korunmadı? Ayrıca 3 kitapta da korunacağı yazıyor?
Öncelikle cevaba iddianın ikinci kısmı ile başlayalım. ilgili Tevrat ve İncil ayetleri;
Size doğrusunu söyleyeyim, yer ve gök ortadan kalkmadan, her şey gerçekleşmeden, Kutsal Yasa’dan ufacık bir harf ya da bir nokta bile yok olmayacak(İncil-matta 5/18)
Ot kurur, çiçek solar, Ama Tanrımız’ın sözü sonsuza dek durur.” (Tevrat-yeşeya 40/8)
Doğru bilinen bir yanlışı düzeltelim. Tevrat ve incilde daha doğrusu iddia edilen kısımlarda "kitabın korunacağı" geçmez.
Ateistler Kur'an ayetlerini çarpıttıkları gibi aynı zamanda İncil ve tevrat ayetlerini de çarpıtıyorlar.
Öncelikle incilde geçen kutsal Yasa'dan kasıt İncil'in kendisi değil hatta İncil ile alakası bile yok.
Kutsal yasa; Tevratta Mısırdan Çıkış, Levililer ve Yasa’nın tekrarı kısımlarında geçen ve hz.Musa'ya verildiği iddia edilen kurallardır.
Ayrıca ateistler yine her zamanki gibi cımbız kullanıp incildeki bu ayeti kırpmışlar, bi önceki ayete bakalım;
“Kutsal Yasa’yı ya da peygamberlerin sözlerini geçersiz kılmak için geldiğimi sanmayın. Ben geçersiz kılmaya değil, tamamlamaya geldim. (İncil-matta 5/17)
Bu konuşma İncil'e göre hz.İsa'ya ait. Ayete dikkat edin burdan kutsal yasa'nın hz.İsa'dan önce olduğu çok rahat anlaşılıyor. (Demek ki kutsal yasadan kasıt İncil değil)
Bu anlaşıldığına göre Tevrat ayetine geçelim;
Tevrattaki ayette de Tevrat sonsuza dek duracak demiyor, Tanrının sözü sonsuza dek duracak diyor.
Bu cümlede sorun yok hatta bunu ben de kullanabilirim. Evet Allahın sözü sonsuza dek devam edecek.
Yani hz.ibrahim, hz.Musa, hz.İdris, hz.İsa, hz.Muhammed ve diğer bütün peygamberler ile "tevhid inancı" kıyamete kadar sürecek!
Her dönemde Allah'ın ismi zikredilecek hatta sadece peygamberler değil bu zikrin sürmesinde bizim de katkımız var (inşallah!)
Ayrıca diyelim ki İncil ve Tevrat'ta korunacak denilseydi bile bu Allah'ın yeni bir kitap göndermeyeceği anlamına gelmez.
Hatta Hristiyanlıktaki inanç zaten bu şekilde. Çoğu kişi Hristiyanların sadece İncil'i kabul ettiğini sanıyor oysa Tevrat'a da iman ediyorlar
Hristiyanların iman ettikleri kitap "kitabı mukaddes"'tir. Bu da eski ahit ve yeni ahit diye iki kısımdan oluşur.
Eski ahit👉 tevrat, yeni ahit ise İncil'dir. Kiliselerde de okutulan hatırladığım kadarıyla bu ama kapıda hediye olarak verilen sadece İncil😌
Kısacası "tevratta kitabın korunacağı söyleniyor o yüzden tevrattan sonra kitap gelmemeli" şeklinde bir iddia zaten Hristiyanlık inancı ile ters düşer.
Ayrıca yine Tevrat ve İncil'de korunacağına dair ayet olsaydı bile bu ne müslümanı ne ateisti ilgilendirir.
Bir ateistin tevrat ve İncil'den ayet getirip bir iddiada bulunması bir Müslümanın "bak Kur'an'da korunacağı yazıyor demek ki korunmuş" demesinden farksızdır.
peki Tevrat, İncil gibi Kur'an'dan önceki kitaplar neden korunmadı?
"Kendi kitaplarını koruyamadı mı, gücü yetmedi mi" şeklindeki çocukça itirazı geçiyorum.
Bu mantıkla gidersek; ayağımız takılıp yere düşünce "Allah kulunu koruyamadı" diye itiraz etmemiz lazım😏
Önceki paylaşımda da koruyacağını iddia etmediğini, bozulmuş Tevrat ve İncil'de bile bunun geçmediğini açıklamıştık.
Koruyacağını söylemedi ise "koruyamadı mı" şeklinde itiraz etmek fazlasıyla ahmakça!
Peki şimdi; neden korumadı veya neden değişmesine izin verdi kısmına geçelim ama önce bu iddiaya benzer bir iddia daha ekleyelim;
iddia 2:Madem sonunda Kur'an gelecekti neden en başta ilk peygambere gelmedi veya neden daha önceki bir peygambere gönderilmedi.
Konuya ilk olarak İslam inancı açısından bakarsak; birinin bölgesel diğerinin ise evrensel olması ile alakalı!
Allah, hz.Muhammed(sav) dışındaki diğer bütün peygamberleri belirli bir bölgeye belirli bir kavme göndermiştir.
Aynı şekilde belirli bir kavme yollanan kitap da evrensel olmadığı için kıyamete kadar devam edemezdi, bu yüzden Tevrat ve İncil'in değişmesine izin verildi.
(Resûlüm!) Biz seni ancak âlemlere rahmet olarak gönderdik.(enbiya 107)
“Diğer peygamberler kendi kavimlerine hususi olarak gönderilmiş, fakat ben bütün insanlara peygamber olarak gönderildim.” (Buhari, Teyemmüm, 1, Salat, 56; Müslim, Mesacid,3; Nesai, Gusul,36; Darimi, Salat, 111)
Konuyu genel olarak ele alırsak; Kuran'ın gelmesi için insanlığın bazı aşamalardan geçip belli bir seviyeye gelmesi lazımdı.
Örneğin Kur'an'da faizin yasak olduğu ile ilgili ayetler var. Ve faizin haram olduğunu söylemek için önce ortada faiz olması lazım.
Faizin olması için alışveriş, ticaret olması lazım.
Yani evrensel kuralların olduğu bir kitap bunların gelişmediği bir dönemde gelemezdi!
Hatta sadece zamana değil peygamberin yaşadığı bölgeye de bağlı
Örneğin; hz.İsa döneminde eğer savaşacak bir kavim yoksa Kuran gibi savaş kuralları barındıran bir kitap neden kendisine insin?
Veya hz.Nuh'un kavmi tek başına yaşayan yani diğer kavimler ile sosyal ilişkileri olmayan bir kavim ise ticaret ile ilgili kuralların olduğu bir kitap neden kendisine insin?
Veya hz.Süleyman'ın kavmi zenginlik, bolluk içinde yaşayan bir kavim ise zekat ile ilgili kurallar neden kendisine insin?
Bu ve buna benzer nedenlerden dolayı Kur'an 600'lü yıllara kadar bekletildi!
Ama Kur'an gelene kadar da önceki peygamberlere yazılı-yazısız emirler, kurallar verildi.
Hatta bunları sadece önceki 3 kitap ile sınırlamak da yanlış olur. Bazı peygamberlere suhuf da verildi.
Hatta Allah daha önce binlerce kitap göndermiş olabilir ama bize Kur'an'da bildirdiği sadece 4 tane!
Ayrıca dikkat edin; Hz. Muhammed ve hz.İsa dışında kalan diğer bütün peygamberler (ki İslam inancına göre 124 bin peygamberden bahsedilir) milattan önce yaşadı!
Yani aslında çoğu sosyolojik ilişkilerin gelişmediği dönemlerde geldi, bu yüzden bölgesel olmaları gayet doğal.
Sonuç olarak şunu diyebilirim; önceki kitaplar veya suhuflar peygamberlere verilen emirlerin yazılı hale getirilmesidir ve kendi döneminde görevini yapmıştır!
Ve hepsinin ortak noktası Allah'ın bir ve tek olduğunu anlatmak olduğu için aslında tevhid inancının zeminini oluşturmak için gönderildiği sonucuna varabiliriz.
Bunu eğitim-öğretim aşamalarına benzetebiliriz👉
Örneğin ortaokulda fen dersi verilir lisede fizik üniversitede mühendislik fiziği verilir öğrenciye.
Temel olarak fizik dersi verilir; öğrenci önce maddeyi sonra atomu daha sonra fermiyon, bozon, kuark ve leptonları öğrenir.
Yani kısaca anlatılmak istenen; eğer Tevrat, İncil, zebur, ortaokul-lise kitapları ise Kuran bir üniversite kitabıdır
Bir mühendis için fen bilgisi kitabı görevini yapmış, fiziğin zeminini hazırlamış ve rafa kaldırılmış bir kitaptır!😊
Kaynaklar
https://www.kutsalkitap.org/eski-yeni-ahit-uyumu/
https://www.hristiyanturk.com/forums/topic/kutsal-yasabiz…
https://incil.info/
iddia: Tevrat, İncil gibi Kur'an'dan önceki kitaplar neden korunmadı? Ayrıca 3 kitapta da korunacağı yazıyor?
Öncelikle cevaba iddianın ikinci kısmı ile başlayalım. ilgili Tevrat ve İncil ayetleri;
Size doğrusunu söyleyeyim, yer ve gök ortadan kalkmadan, her şey gerçekleşmeden, Kutsal Yasa’dan ufacık bir harf ya da bir nokta bile yok olmayacak(İncil-matta 5/18)
Ot kurur, çiçek solar, Ama Tanrımız’ın sözü sonsuza dek durur.” (Tevrat-yeşeya 40/8)
Doğru bilinen bir yanlışı düzeltelim. Tevrat ve incilde daha doğrusu iddia edilen kısımlarda "kitabın korunacağı" geçmez.
Ateistler Kur'an ayetlerini çarpıttıkları gibi aynı zamanda İncil ve tevrat ayetlerini de çarpıtıyorlar.
Öncelikle incilde geçen kutsal Yasa'dan kasıt İncil'in kendisi değil hatta İncil ile alakası bile yok.
Kutsal yasa; Tevratta Mısırdan Çıkış, Levililer ve Yasa’nın tekrarı kısımlarında geçen ve hz.Musa'ya verildiği iddia edilen kurallardır.
Ayrıca ateistler yine her zamanki gibi cımbız kullanıp incildeki bu ayeti kırpmışlar, bi önceki ayete bakalım;
“Kutsal Yasa’yı ya da peygamberlerin sözlerini geçersiz kılmak için geldiğimi sanmayın. Ben geçersiz kılmaya değil, tamamlamaya geldim. (İncil-matta 5/17)
Bu konuşma İncil'e göre hz.İsa'ya ait. Ayete dikkat edin burdan kutsal yasa'nın hz.İsa'dan önce olduğu çok rahat anlaşılıyor. (Demek ki kutsal yasadan kasıt İncil değil)
Bu anlaşıldığına göre Tevrat ayetine geçelim;
Tevrattaki ayette de Tevrat sonsuza dek duracak demiyor, Tanrının sözü sonsuza dek duracak diyor.
Bu cümlede sorun yok hatta bunu ben de kullanabilirim. Evet Allahın sözü sonsuza dek devam edecek.
Yani hz.ibrahim, hz.Musa, hz.İdris, hz.İsa, hz.Muhammed ve diğer bütün peygamberler ile "tevhid inancı" kıyamete kadar sürecek!
Her dönemde Allah'ın ismi zikredilecek hatta sadece peygamberler değil bu zikrin sürmesinde bizim de katkımız var (inşallah!)
Ayrıca diyelim ki İncil ve Tevrat'ta korunacak denilseydi bile bu Allah'ın yeni bir kitap göndermeyeceği anlamına gelmez.
Hatta Hristiyanlıktaki inanç zaten bu şekilde. Çoğu kişi Hristiyanların sadece İncil'i kabul ettiğini sanıyor oysa Tevrat'a da iman ediyorlar
Hristiyanların iman ettikleri kitap "kitabı mukaddes"'tir. Bu da eski ahit ve yeni ahit diye iki kısımdan oluşur.
Eski ahit👉 tevrat, yeni ahit ise İncil'dir. Kiliselerde de okutulan hatırladığım kadarıyla bu ama kapıda hediye olarak verilen sadece İncil😌
Kısacası "tevratta kitabın korunacağı söyleniyor o yüzden tevrattan sonra kitap gelmemeli" şeklinde bir iddia zaten Hristiyanlık inancı ile ters düşer.
Ayrıca yine Tevrat ve İncil'de korunacağına dair ayet olsaydı bile bu ne müslümanı ne ateisti ilgilendirir.
Bir ateistin tevrat ve İncil'den ayet getirip bir iddiada bulunması bir Müslümanın "bak Kur'an'da korunacağı yazıyor demek ki korunmuş" demesinden farksızdır.
peki Tevrat, İncil gibi Kur'an'dan önceki kitaplar neden korunmadı?
"Kendi kitaplarını koruyamadı mı, gücü yetmedi mi" şeklindeki çocukça itirazı geçiyorum.
Bu mantıkla gidersek; ayağımız takılıp yere düşünce "Allah kulunu koruyamadı" diye itiraz etmemiz lazım😏
Önceki paylaşımda da koruyacağını iddia etmediğini, bozulmuş Tevrat ve İncil'de bile bunun geçmediğini açıklamıştık.
Koruyacağını söylemedi ise "koruyamadı mı" şeklinde itiraz etmek fazlasıyla ahmakça!
Peki şimdi; neden korumadı veya neden değişmesine izin verdi kısmına geçelim ama önce bu iddiaya benzer bir iddia daha ekleyelim;
iddia 2:Madem sonunda Kur'an gelecekti neden en başta ilk peygambere gelmedi veya neden daha önceki bir peygambere gönderilmedi.
Konuya ilk olarak İslam inancı açısından bakarsak; birinin bölgesel diğerinin ise evrensel olması ile alakalı!
Allah, hz.Muhammed(sav) dışındaki diğer bütün peygamberleri belirli bir bölgeye belirli bir kavme göndermiştir.
Aynı şekilde belirli bir kavme yollanan kitap da evrensel olmadığı için kıyamete kadar devam edemezdi, bu yüzden Tevrat ve İncil'in değişmesine izin verildi.
(Resûlüm!) Biz seni ancak âlemlere rahmet olarak gönderdik.(enbiya 107)
“Diğer peygamberler kendi kavimlerine hususi olarak gönderilmiş, fakat ben bütün insanlara peygamber olarak gönderildim.” (Buhari, Teyemmüm, 1, Salat, 56; Müslim, Mesacid,3; Nesai, Gusul,36; Darimi, Salat, 111)
Konuyu genel olarak ele alırsak; Kuran'ın gelmesi için insanlığın bazı aşamalardan geçip belli bir seviyeye gelmesi lazımdı.
Örneğin Kur'an'da faizin yasak olduğu ile ilgili ayetler var. Ve faizin haram olduğunu söylemek için önce ortada faiz olması lazım.
Faizin olması için alışveriş, ticaret olması lazım.
Yani evrensel kuralların olduğu bir kitap bunların gelişmediği bir dönemde gelemezdi!
Hatta sadece zamana değil peygamberin yaşadığı bölgeye de bağlı
Örneğin; hz.İsa döneminde eğer savaşacak bir kavim yoksa Kuran gibi savaş kuralları barındıran bir kitap neden kendisine insin?
Veya hz.Nuh'un kavmi tek başına yaşayan yani diğer kavimler ile sosyal ilişkileri olmayan bir kavim ise ticaret ile ilgili kuralların olduğu bir kitap neden kendisine insin?
Veya hz.Süleyman'ın kavmi zenginlik, bolluk içinde yaşayan bir kavim ise zekat ile ilgili kurallar neden kendisine insin?
Bu ve buna benzer nedenlerden dolayı Kur'an 600'lü yıllara kadar bekletildi!
Ama Kur'an gelene kadar da önceki peygamberlere yazılı-yazısız emirler, kurallar verildi.
Hatta bunları sadece önceki 3 kitap ile sınırlamak da yanlış olur. Bazı peygamberlere suhuf da verildi.
Hatta Allah daha önce binlerce kitap göndermiş olabilir ama bize Kur'an'da bildirdiği sadece 4 tane!
Ayrıca dikkat edin; Hz. Muhammed ve hz.İsa dışında kalan diğer bütün peygamberler (ki İslam inancına göre 124 bin peygamberden bahsedilir) milattan önce yaşadı!
Yani aslında çoğu sosyolojik ilişkilerin gelişmediği dönemlerde geldi, bu yüzden bölgesel olmaları gayet doğal.
Sonuç olarak şunu diyebilirim; önceki kitaplar veya suhuflar peygamberlere verilen emirlerin yazılı hale getirilmesidir ve kendi döneminde görevini yapmıştır!
Ve hepsinin ortak noktası Allah'ın bir ve tek olduğunu anlatmak olduğu için aslında tevhid inancının zeminini oluşturmak için gönderildiği sonucuna varabiliriz.
Bunu eğitim-öğretim aşamalarına benzetebiliriz👉
Örneğin ortaokulda fen dersi verilir lisede fizik üniversitede mühendislik fiziği verilir öğrenciye.
Temel olarak fizik dersi verilir; öğrenci önce maddeyi sonra atomu daha sonra fermiyon, bozon, kuark ve leptonları öğrenir.
Yani kısaca anlatılmak istenen; eğer Tevrat, İncil, zebur, ortaokul-lise kitapları ise Kuran bir üniversite kitabıdır
Bir mühendis için fen bilgisi kitabı görevini yapmış, fiziğin zeminini hazırlamış ve rafa kaldırılmış bir kitaptır!😊
Kaynaklar
https://www.kutsalkitap.org/eski-yeni-ahit-uyumu/
https://www.hristiyanturk.com/forums/topic/kutsal-yasabiz…
https://incil.info/
YASAK AĞAÇ VE İBLİS?
Hz. Adem ve hz. Havva'nın iblise uymaları sonucu yasak meyveyi yemeleri ile ilgili iki iddia👇
iddia 1: Cennet her istediğimizin olduğu, herşeyin serbest olduğu bir yer ise neden içinde yasak ağaç var?
iddia 2: cennet sadece iyi kulların girebileceği bir yer ise iblis nasıl girdi oraya?
Her iki iddianın cevabı da aynı olduğu için tek seferde cevap verecem, cevaba geçelim
Bazı alimler ve tefsirciler "şeytanın aslında bedeni değil sadece verdiği vesvese cennete girdi" şeklinde açıklama getirir.
Bazıları da "şeytan cennet kapısının önünde cennete girmeden vesvese verdi" derler.
Bazıları da "o zamanki cennet şuan bildiğimiz cennet değildi dünyada bulunan güzel bir bahçeydi" şeklinde açıklama getiriler.
Bana sorarsanız bu 3 görüşe de gerek yok çünkü cevap çok basit
Bir şeye anlam yükleyince değer kazanır! Cennet kavramını da aynı şekilde değerlendirmek lazım.
Örneğin basit gümüş bir yüzük çok da değerli değildir ama bu yüzük ölen babanızdan size kalmışsa o zaman sizin için paha biçilmez olabilir.
Aynı şekilde Hz. Adem ve hz.Havva cennetten çıkarılmadan önce cennet, imtihan hayatındaki büyük uğraşlar sonucu kazanılan bir yer değildi.
O yüzden içinde yasak ağaç da iblis de olabilir.
Ama daha sonra Allah cennette "ödül mekanı" gibi bir anlam kattı ve cennet yeni sıfatı ile bugün bildiğimiz anlama büründü.
Yeni kazandığı anlam ile içinde "yasak" olan hiçbir şey olmayacak ve sadece hakedenler girebilecek.
Bu tıpkı mahallede bir zamanlar top koşturduğunuz bir arsanın daha sonra sahibi tarafından üstüne villa yapılması.
Ve villanın etrafının bahçe duvarları ile kapatılıp, kapısına güvenlikçi yerleştirmesine benzer.😊Artık o arsaya girmenin bir şartı var!
Hz. Adem ve hz. Havva'nın iblise uymaları sonucu yasak meyveyi yemeleri ile ilgili iki iddia👇
iddia 1: Cennet her istediğimizin olduğu, herşeyin serbest olduğu bir yer ise neden içinde yasak ağaç var?
iddia 2: cennet sadece iyi kulların girebileceği bir yer ise iblis nasıl girdi oraya?
Her iki iddianın cevabı da aynı olduğu için tek seferde cevap verecem, cevaba geçelim
Bazı alimler ve tefsirciler "şeytanın aslında bedeni değil sadece verdiği vesvese cennete girdi" şeklinde açıklama getirir.
Bazıları da "şeytan cennet kapısının önünde cennete girmeden vesvese verdi" derler.
Bazıları da "o zamanki cennet şuan bildiğimiz cennet değildi dünyada bulunan güzel bir bahçeydi" şeklinde açıklama getiriler.
Bana sorarsanız bu 3 görüşe de gerek yok çünkü cevap çok basit
Bir şeye anlam yükleyince değer kazanır! Cennet kavramını da aynı şekilde değerlendirmek lazım.
Örneğin basit gümüş bir yüzük çok da değerli değildir ama bu yüzük ölen babanızdan size kalmışsa o zaman sizin için paha biçilmez olabilir.
Aynı şekilde Hz. Adem ve hz.Havva cennetten çıkarılmadan önce cennet, imtihan hayatındaki büyük uğraşlar sonucu kazanılan bir yer değildi.
O yüzden içinde yasak ağaç da iblis de olabilir.
Ama daha sonra Allah cennette "ödül mekanı" gibi bir anlam kattı ve cennet yeni sıfatı ile bugün bildiğimiz anlama büründü.
Yeni kazandığı anlam ile içinde "yasak" olan hiçbir şey olmayacak ve sadece hakedenler girebilecek.
Bu tıpkı mahallede bir zamanlar top koşturduğunuz bir arsanın daha sonra sahibi tarafından üstüne villa yapılması.
Ve villanın etrafının bahçe duvarları ile kapatılıp, kapısına güvenlikçi yerleştirmesine benzer.😊Artık o arsaya girmenin bir şartı var!
GERÇEK MÜSLÜMAN KİM?
iddia: Müslümanlar sürekli kendinden olmayan müslümanlara "onlar gerçek müslüman değil" diyor. Peki gerçek müslüman kim söyleyin biz de öğrenelim!
Şu konuda hemfikiriz sanırım; fabrikadan yeni çıkmış sıfır son model bir araç kaza yaparsa aracı değil şoförü suçlarız!
Yani; Müslüman hırsızlık yapmaz ama bir müslüman hırsızlık yapabilir, Müslüman masum birini öldürmez ama bir müslüman masum birini öldürebilir
Müslüman yalan söylemez ama bir müslüman yalan söyleyebilir, Müslüman tecavüz etmez ama bir müslüman tecavüz edebilir, Müslüman bozgunculuk yapmaz ama bir müslüman bozgunculuk yapabilir
Aradaki farkı iyi öğrenelim.
Gerçek Müslüman'ın kim olduğuna bakalım👇
1 onlar: Allah’ın adı anıldığında kalpleri ürperirler (enfal-2)
2 onlar:Allah'a asla şirk koşmazlar. (furkan-68 )
3 onlar:namuslarını (ırzlarını) korurlar. (furkan-68)
4 onlar: zinaya asla yaklaşmazlar. (mü’minun-5 )
5 onlar:namazlarını huşu içinde ve doğru olarak kılarlar.(muminun 2)
6 onlar:anne ve babalarına öf bile demezler. (isra-23)
7 onlar:boş şeylerden tümüyle yüz çevirirler. (mu’minun-3)
8 onlar: mallarıyla ve canlarıyla cihad ederler. (Hucurat 15)
9 onlar: asla zanda bulunmazlar. (casiye-24)
10 onlar:cahillerle asla tartışmazlar. (furkan-63)
11 onlar:kınayıcının kınamasından korkmazlar. (maide-54)
12 onlar:asla yalan söylemezler. (mü’minun-8)
13 onlar:emanetlerine ihanet etmezler. (bakara-177)
14 onlar:söz verdiklerinde sözünde dururlar. (bakara-177)
15 onlar:zekatlarını hakkıyla verirler. (bakara-177)
16 onlar:yetimin hakkını asla yemezler. (nisa-2)
17 onlar:yolda kalmışlara yardım ederler. (bakara-177)
18 onlar:kafirlere karşı sert, birbirlerine karşı merhametlidir. (fetih-29)
19 onlar:insanların kusurlarını affederler. (alî imran-135)
20 onlar:yalnızca Allah'a dayanıp güvenirler. (tevbe-20)
21 onlar:kafirler ile alllah yolunda savaşırlar. (Alî imran-28)
22 onlar:darlıkta da bollukta da infak ederler. (a.imran-133)
23 onlar:kızdıkları zaman öfkelerini yenerler. (a.imran-133)
24 onlar:başkalarının ilahlarına sövmezler. en’am-108
25 onlar:haksız yere bir cana kıymazlar. (en’am-151)
26 onlar: Allah'ın ayetlerini az bir pahaya satmazlar. (a.imran-199)
27 onlar:hakkı bile bile gizlemezler. (bakara-44)
28 onlar:inananlara ‘sen mü’min değilsin’ demezler. (nisa-94)
29 onlar:resullerden hiçbirini birinden ayırt etmezler. (bakara-136)
30 onlar:yeryüzünde alçak gönüllü olarak yürürler. (furkan-63)
31 onlar:ölçüyü ve tartıyı doğru olarak yaparlar. (en’am-52)
32 onlar:helal ve temiz olan şeylerden yerler. (bakara-168)
33 onlar:asla yalan şahitlik yapmazlar. (furkan-72)
34 onlar:dillerini eğip bükerek(geveliyerek )konuşmazlar. (nisa-135)
35 onlar: insanlar arasında adaletle hükmederler. (en’am-151)
36 onlar: yoksulluk yüzünden evlatlarını öldürmezler. (en’am-151)
37 onlar: yeminlerini hiçbir zaman bozmazlar. (nahl-91)
38 onlar:adaklarını yerine getirirler. (insan-7)
39 onlar: Allah'ın ahdini yerine getirirler, anlaşmayı bozmazlar (rad-20)
40 onlar:yakınlarına yardım ederler (bakara-177)
41 onlar:yolda kalmışlara ve hastalara yardım ederler (bakara-177)
42 onlar:yoksullara ve esir düşenlere yardım ederler (bakara-177)
43 onlar:zorda, darda ve savaş anlarında sabrederler (bakara-177)
44 onlar:verilen rızıktan yerli yerince harcarlar (enfal-3)
45 onlar:yapacakları işlerde kendi aralarında danışırlar (şura-38)
46 onlar: o gün yüzlerindeki secde izi ile tanınırlar (fetih-29)
47 onlar:insanlara iyiyi emrader, kötülükten de alıkorlar (enfal-71)
48 onlar:açıklanınca hoşlarına gitmeyecek şeyleri sormazlar (maide-101)
iddia: Müslümanlar sürekli kendinden olmayan müslümanlara "onlar gerçek müslüman değil" diyor. Peki gerçek müslüman kim söyleyin biz de öğrenelim!
Şu konuda hemfikiriz sanırım; fabrikadan yeni çıkmış sıfır son model bir araç kaza yaparsa aracı değil şoförü suçlarız!
Müslüman yalan söylemez ama bir müslüman yalan söyleyebilir, Müslüman tecavüz etmez ama bir müslüman tecavüz edebilir, Müslüman bozgunculuk yapmaz ama bir müslüman bozgunculuk yapabilir
Aradaki farkı iyi öğrenelim.
Gerçek Müslüman'ın kim olduğuna bakalım👇
1 onlar: Allah’ın adı anıldığında kalpleri ürperirler (enfal-2)
2 onlar:Allah'a asla şirk koşmazlar. (furkan-68 )
3 onlar:namuslarını (ırzlarını) korurlar. (furkan-68)
4 onlar: zinaya asla yaklaşmazlar. (mü’minun-5 )
5 onlar:namazlarını huşu içinde ve doğru olarak kılarlar.(muminun 2)
6 onlar:anne ve babalarına öf bile demezler. (isra-23)
7 onlar:boş şeylerden tümüyle yüz çevirirler. (mu’minun-3)
8 onlar: mallarıyla ve canlarıyla cihad ederler. (Hucurat 15)
9 onlar: asla zanda bulunmazlar. (casiye-24)
10 onlar:cahillerle asla tartışmazlar. (furkan-63)
12 onlar:asla yalan söylemezler. (mü’minun-8)
13 onlar:emanetlerine ihanet etmezler. (bakara-177)
14 onlar:söz verdiklerinde sözünde dururlar. (bakara-177)
15 onlar:zekatlarını hakkıyla verirler. (bakara-177)
16 onlar:yetimin hakkını asla yemezler. (nisa-2)
17 onlar:yolda kalmışlara yardım ederler. (bakara-177)
18 onlar:kafirlere karşı sert, birbirlerine karşı merhametlidir. (fetih-29)
19 onlar:insanların kusurlarını affederler. (alî imran-135)
20 onlar:yalnızca Allah'a dayanıp güvenirler. (tevbe-20)
21 onlar:kafirler ile alllah yolunda savaşırlar. (Alî imran-28)
22 onlar:darlıkta da bollukta da infak ederler. (a.imran-133)
23 onlar:kızdıkları zaman öfkelerini yenerler. (a.imran-133)
24 onlar:başkalarının ilahlarına sövmezler. en’am-108
25 onlar:haksız yere bir cana kıymazlar. (en’am-151)
26 onlar: Allah'ın ayetlerini az bir pahaya satmazlar. (a.imran-199)
27 onlar:hakkı bile bile gizlemezler. (bakara-44)
28 onlar:inananlara ‘sen mü’min değilsin’ demezler. (nisa-94)
29 onlar:resullerden hiçbirini birinden ayırt etmezler. (bakara-136)
30 onlar:yeryüzünde alçak gönüllü olarak yürürler. (furkan-63)
31 onlar:ölçüyü ve tartıyı doğru olarak yaparlar. (en’am-52)
32 onlar:helal ve temiz olan şeylerden yerler. (bakara-168)
33 onlar:asla yalan şahitlik yapmazlar. (furkan-72)
34 onlar:dillerini eğip bükerek(geveliyerek )konuşmazlar. (nisa-135)
35 onlar: insanlar arasında adaletle hükmederler. (en’am-151)
36 onlar: yoksulluk yüzünden evlatlarını öldürmezler. (en’am-151)
37 onlar: yeminlerini hiçbir zaman bozmazlar. (nahl-91)
38 onlar:adaklarını yerine getirirler. (insan-7)
39 onlar: Allah'ın ahdini yerine getirirler, anlaşmayı bozmazlar (rad-20)
40 onlar:yakınlarına yardım ederler (bakara-177)
41 onlar:yolda kalmışlara ve hastalara yardım ederler (bakara-177)
42 onlar:yoksullara ve esir düşenlere yardım ederler (bakara-177)
43 onlar:zorda, darda ve savaş anlarında sabrederler (bakara-177)
44 onlar:verilen rızıktan yerli yerince harcarlar (enfal-3)
45 onlar:yapacakları işlerde kendi aralarında danışırlar (şura-38)
46 onlar: o gün yüzlerindeki secde izi ile tanınırlar (fetih-29)
47 onlar:insanlara iyiyi emrader, kötülükten de alıkorlar (enfal-71)
48 onlar:açıklanınca hoşlarına gitmeyecek şeyleri sormazlar (maide-101)
ATEİZM'İN İSTİSMAR ALANLARI
1)Kadın istismarı
Bizim yerli ateistler için olmazsa olmaz diyebileceğimiz bir istismar alanı!
Örneğin anayasal düzeni bozulmuş, yoksulluk ve savaş halindeki bazı Müslüman ülkelerdeki kadına yönelik şiddet ve zorlamaları göstererek bunu İslam'ın bir gerçeğiymiş gibi sunarlar.
Oysa Avrupa'da her 3 kadından birinin evde fiziksel ve cinsel şiddete maruz kaldığı gerçeği umrunda değildir.
Veya o çok sevdiği Danimarka'da %52, Finlandiya'da %47, İsveç'te %46 oranında kadınların şiddete uğradığını bilmiyor.
Veya tecavüz oranlarında İsveç, Kanada, ABD, Fransa, Almanya, İngiltere gibi ülkelerin ilk 10'da olması da umrunda değil..
Çünkü onun için önemli olan kadının şiddete veya tecavüze uğraması değil, olayın Müslüman ülkede olup olmadığıdır.
Müslüman ülkelerde umduğunu bulamayan ateist/deist arkadaş yalan haber hazırlamaktan da çekinmez.
Ayrıca Kadını genelevde fahişe, reklamlarda ve kliplerde cinsel obje yapan bir sistemin çocuklarını samimi bulmuyorum zaten😌
Not: Ayrıca bu konuda "kadın-erkek ve İslam" adlı paylaşımı okursanız sevinirim.
2)Milliyetçilik istismarı
Normalde ateizm düşünce yapısı biyolojik verilerden yola çıkarak ırk kavramının olmadığını savunur. Ve genel görüşü ırksız bir dünya düzenidir.
Ama örneğin bizim yerli ateistler İslam'a "Arabın dini" diyerek veya Türkleri savaşla, kanla Müslüman yaptılar gibi yüzeysel, sallamasyon tarih bilgisi ile milliyetçi insanları salak yerine koymayı çok severler.
Irk, dil kavramlar hiç umrunda olmayan bir ateist bile bu yola başvurabiliyor hatta emin olun aynısını diğer ırklar için de yapıyorlar.
Mesela muhatabı bir Kürt ise Kürtler zorla Müslüman yapılmıştır veya muhatabı bir Arnavut ise o zaman da Arnavutlar kan akıtılarak Müslüman yapılmıştır.
Ve maalesef bir ırkın, bir iki savaşla din değiştireceğine inananacak kadar tarihi yorumlama gücü düşük insanlar var ve buna kanıyorlar.
Ayrıca Müslüman Türklere "Araplaşmışsınız" diyen kesimin Avrupa özentisi olması nasıl bir ironi?
Yada mesela sormak lazım; Oğuz Kağan fötr şapka ve takım elbise mi giyiyordu?
Biz Türküz, Tengricilik ve Şamanizm dinlerine inanırız diyen arkadaşa da sormak lazım acaba kendisi ezelden beri anasının karnından Şaman olarak mı doğuyor?
Veya bunu destekleyen ateist arkadaş da acaba ateist olarak kendi ırkına ihanet ettiğini düşünüyor mu? Yoksa tek sorun Müslüman olmak mi?
3)Duygu istismarı
İnsanların en hassas olduğu konulardan biri olan çocuk, kadın ölümleri veya tecavüz gibi meseleleri bile istismar etmekten çekinmezler.Mesela açlıktan ölen bir çocuk veya tecavüze uğrayan bir kız çocuğu kendileri için harika bir fırsattır.
"ya böyle Allah mı olur, madem Allah var neden engellemiyor bunları" gibi saçma salak itirazlar duygu istismarı yapmayı çok severler.
Yok yani sormak lazım; "yok" dediğin Tanrı'ya kızmak şizofreninin kaçıncı seviyesi? Veya İslam inancında kötülüğe cehennem, iyiliğe cennet karşılığı varken senin vaadin nedir?
Zalim ve mazlum olarak hep beraber kozmik bir çöplüğe gitmek mi?
kaynaklar
https://www.bbc.com/turkce/haberler/2015/03/150308_kadinlar_gunu_batida_durum
https://www.google.com/amp/www.haberself.com/amp/42688
1)Kadın istismarı
Bizim yerli ateistler için olmazsa olmaz diyebileceğimiz bir istismar alanı!
Örneğin anayasal düzeni bozulmuş, yoksulluk ve savaş halindeki bazı Müslüman ülkelerdeki kadına yönelik şiddet ve zorlamaları göstererek bunu İslam'ın bir gerçeğiymiş gibi sunarlar.
Oysa Avrupa'da her 3 kadından birinin evde fiziksel ve cinsel şiddete maruz kaldığı gerçeği umrunda değildir.
Veya o çok sevdiği Danimarka'da %52, Finlandiya'da %47, İsveç'te %46 oranında kadınların şiddete uğradığını bilmiyor.
Veya tecavüz oranlarında İsveç, Kanada, ABD, Fransa, Almanya, İngiltere gibi ülkelerin ilk 10'da olması da umrunda değil..
Çünkü onun için önemli olan kadının şiddete veya tecavüze uğraması değil, olayın Müslüman ülkede olup olmadığıdır.
Müslüman ülkelerde umduğunu bulamayan ateist/deist arkadaş yalan haber hazırlamaktan da çekinmez.
Ayrıca Kadını genelevde fahişe, reklamlarda ve kliplerde cinsel obje yapan bir sistemin çocuklarını samimi bulmuyorum zaten😌
Not: Ayrıca bu konuda "kadın-erkek ve İslam" adlı paylaşımı okursanız sevinirim.
2)Milliyetçilik istismarı
Normalde ateizm düşünce yapısı biyolojik verilerden yola çıkarak ırk kavramının olmadığını savunur. Ve genel görüşü ırksız bir dünya düzenidir.
Ama örneğin bizim yerli ateistler İslam'a "Arabın dini" diyerek veya Türkleri savaşla, kanla Müslüman yaptılar gibi yüzeysel, sallamasyon tarih bilgisi ile milliyetçi insanları salak yerine koymayı çok severler.
Irk, dil kavramlar hiç umrunda olmayan bir ateist bile bu yola başvurabiliyor hatta emin olun aynısını diğer ırklar için de yapıyorlar.
Mesela muhatabı bir Kürt ise Kürtler zorla Müslüman yapılmıştır veya muhatabı bir Arnavut ise o zaman da Arnavutlar kan akıtılarak Müslüman yapılmıştır.
Ve maalesef bir ırkın, bir iki savaşla din değiştireceğine inananacak kadar tarihi yorumlama gücü düşük insanlar var ve buna kanıyorlar.
Ayrıca Müslüman Türklere "Araplaşmışsınız" diyen kesimin Avrupa özentisi olması nasıl bir ironi?
Yada mesela sormak lazım; Oğuz Kağan fötr şapka ve takım elbise mi giyiyordu?
Biz Türküz, Tengricilik ve Şamanizm dinlerine inanırız diyen arkadaşa da sormak lazım acaba kendisi ezelden beri anasının karnından Şaman olarak mı doğuyor?
Veya bunu destekleyen ateist arkadaş da acaba ateist olarak kendi ırkına ihanet ettiğini düşünüyor mu? Yoksa tek sorun Müslüman olmak mi?
3)Duygu istismarı
İnsanların en hassas olduğu konulardan biri olan çocuk, kadın ölümleri veya tecavüz gibi meseleleri bile istismar etmekten çekinmezler.Mesela açlıktan ölen bir çocuk veya tecavüze uğrayan bir kız çocuğu kendileri için harika bir fırsattır.
"ya böyle Allah mı olur, madem Allah var neden engellemiyor bunları" gibi saçma salak itirazlar duygu istismarı yapmayı çok severler.
Yok yani sormak lazım; "yok" dediğin Tanrı'ya kızmak şizofreninin kaçıncı seviyesi? Veya İslam inancında kötülüğe cehennem, iyiliğe cennet karşılığı varken senin vaadin nedir?
Zalim ve mazlum olarak hep beraber kozmik bir çöplüğe gitmek mi?
kaynaklar
https://www.bbc.com/turkce/haberler/2015/03/150308_kadinlar_gunu_batida_durum
https://www.google.com/amp/www.haberself.com/amp/42688
KÖTÜLÜK ALLAH'TAN MI GELİR?
iddia: Nisa 78 ayetinde kötülük Allah'tandır denilirken Nisa 79 ayetinde kötülüğün kendimizden geldiği yazılıyor. Bu çelişki değil mi?
ayetin ilgili kısımları;
...Onlara bir iyilik gelirse, “Bu, Allah’tandır” derler. Onlara bir kötülük gelirse, “Bu, senin yüzündendir” derler.De ki: “Hepsi Allah’tandır.”... (nisa 78)
Sana ne iyilik gelirse Allah’tandır. Sana ne kötülük gelirse kendindendir... (nisa 79)
ilk bakışta mealerde bir çelişki var gibi gözükse de aslında çok basit bir cevabı var.
78. ayette ”Allah katında”yı ifade etmek için ”ind” (indillah) kelimesi kullanılmıştır. Halbuki 79. ayette ”min” (minallah) kelimesi kullanılmıştır.
78. Ayette geçen indillah ile "genel" olarak herşeyin Allah katından olduğu kastedilmiştir. Yani kötülüğü de iyiliği de Allah yaratmıştır.
79. Ayette "kötülük kendindendir" derken de kötülüğün şahsi olarak işlenmesi kastedilmiş.
Ki kötülüğün yaratılması değil kötülüğün işlenmesi kötülük sayılır.
Örneğin bir insan elini ateşe soksa eli yanar. Elinin yanması Allah’ın doğada yarattığı kanunlar gereğidir. (78. Ayette anlatılan)
Fakat elini bile bile yakan kendisi olduğu için bu kötülüğün asıl nedeni kendisidir. (79. Ayette anlatılan)
Varlık bakımından her şey Allah’tan gelir, sebep bakımından ise iyilik Allah’tan, kötülük ise insanın kendi nefsinden gelir.
Ayrıca; bugün okuma yazmayı yeni öğrenmiş bir ilkokul çocuğu bile ard arda gelen çelişkili iki cümle yazmaz.
Allah bu ayetleri ardı ardına koyarak adeta inkar edenlere çelişki bulma fırsatı veriyor. Allah çelişki arayan inkarcı kulunu yormuyor🙂
Fakat aynı zamanda kelime seçimlerini hassasca ayarlayarak adeta ”ben ne dediğimi iyi biliyorum” mesajını veriyor.
Ayrıca 78. ayetin sonunda ”Bu topluluğa ne oluyor ki hiçbir sözü anlamıyorlar” denmesi de çok manidardır. 🤔
Sonuç olarak; Ayette herhangi bir çelişkiden söz edilemez, tam tersine çok ince bir anlam barındırır.
iddia: Nisa 78 ayetinde kötülük Allah'tandır denilirken Nisa 79 ayetinde kötülüğün kendimizden geldiği yazılıyor. Bu çelişki değil mi?
ayetin ilgili kısımları;
...Onlara bir iyilik gelirse, “Bu, Allah’tandır” derler. Onlara bir kötülük gelirse, “Bu, senin yüzündendir” derler.De ki: “Hepsi Allah’tandır.”... (nisa 78)
Sana ne iyilik gelirse Allah’tandır. Sana ne kötülük gelirse kendindendir... (nisa 79)
ilk bakışta mealerde bir çelişki var gibi gözükse de aslında çok basit bir cevabı var.
78. ayette ”Allah katında”yı ifade etmek için ”ind” (indillah) kelimesi kullanılmıştır. Halbuki 79. ayette ”min” (minallah) kelimesi kullanılmıştır.
78. Ayette geçen indillah ile "genel" olarak herşeyin Allah katından olduğu kastedilmiştir. Yani kötülüğü de iyiliği de Allah yaratmıştır.
79. Ayette "kötülük kendindendir" derken de kötülüğün şahsi olarak işlenmesi kastedilmiş.
Ki kötülüğün yaratılması değil kötülüğün işlenmesi kötülük sayılır.
Örneğin bir insan elini ateşe soksa eli yanar. Elinin yanması Allah’ın doğada yarattığı kanunlar gereğidir. (78. Ayette anlatılan)
Fakat elini bile bile yakan kendisi olduğu için bu kötülüğün asıl nedeni kendisidir. (79. Ayette anlatılan)
Varlık bakımından her şey Allah’tan gelir, sebep bakımından ise iyilik Allah’tan, kötülük ise insanın kendi nefsinden gelir.
Ayrıca; bugün okuma yazmayı yeni öğrenmiş bir ilkokul çocuğu bile ard arda gelen çelişkili iki cümle yazmaz.
Allah bu ayetleri ardı ardına koyarak adeta inkar edenlere çelişki bulma fırsatı veriyor. Allah çelişki arayan inkarcı kulunu yormuyor🙂
Fakat aynı zamanda kelime seçimlerini hassasca ayarlayarak adeta ”ben ne dediğimi iyi biliyorum” mesajını veriyor.
Ayrıca 78. ayetin sonunda ”Bu topluluğa ne oluyor ki hiçbir sözü anlamıyorlar” denmesi de çok manidardır. 🤔
Sonuç olarak; Ayette herhangi bir çelişkiden söz edilemez, tam tersine çok ince bir anlam barındırır.
ALLAH'I KİM YARATTI?
iddia: Her şeyi Allah yarattı ise Allah'ı kim yarattı?
Sanırım tek çözüm ateistleri bir sınıfa kapatıp mantık ve felsefe derslerini zorla öğretmeliyiz.🙄yada en azından giriş seviyesini.
Gerçi hocaları Richard Dawkins bile "Tanrı yanılgısı" adlı kitabında bu iddiaya değinecek kadar düşük seviyede ise cemaate pek de kızmamak lazım.
Ne yazık ki Bertrand Russell bile "neden Hristiyan değilim" adlı makalesinde nedensellik ilkesini yok sayarak bu soruya değiniyor.
Nedensellik ilkesi ile başlayalım çünkü sorudaki hata bunu bilmemekten kaynaklanıyor.Nedensellik ilkesi "her şeyin bir nedeni var" demez "başlangıcı veya sonucu olan herşeyin nedeni vardır" der.
Nedensellik ilkesi "zaman" kavramı varken geçerlidir. Başlangıcı ve sonu olmayan biri zamansızdır bu yüzden nedensellik ilkesi de onun için geçerli değil.
“Zamanın olmadığı yerde ise, alışılmış anlamda nedensellik de olmaz.” (Paul Davies, Son Üç Dakika syf:35)
Sebebi olmayan ise İbni Sina veya Farabi'nin tabiri ile "zorunlu" varlıktır.Aslında eski ateistler bizim Allah için kullandığımız "ezeli" ve "ebedi" sıfatları evren ve madde için kullanırlardı.
Mesela Karl Marks ve Friedrich Engels'in beraber yazdığı "Felsefe İncelemeleri" adlı kitabından bir kesit;👇
“Ya Tanrı evrene göre öncedir. Evren Tanrı’nın eseridir ve Materyalist felsefeler hatalıdır. Ya da madde öncedir ve ezelidir, Tanrı yoktur, her şey madde ile açıklanır, Tek Tanrılı dinler hatalıdır.”
Ama şuanki bilim ile evrenin ezeli olmadığını, bigbang adında bir patlama ile başladığını ve bir gün evrenin sonu geleceğini biliyoruz.
Bizi bigbang'e götüren buluşlar; 1)evrenin genişlemesi 2)yıldızlardaki hidrojen/helyum dönüşümü 3)kozmik fon radyasyonu 4)entropi yasası 5)element yarı ömürleri
Evrenin sonu olduğuna dair teoriler; 1)büyük donma 2)büyük çöküş 3)büyük yırtılma 4) büyük değişme
Buna bir mantık ilkesi de eklersek; "sonu olan her şeyin başlangıcı olması, başlangıcı olan her şeyin de sonu olması muhtemeldir."
Böylece evren ve maddenin zorunlu varlık değil mümkün varlık olduğunu öğrendik.
Zorunlu varlık:var olması ve varlığını devam ettirmesi için hiçbir sebebe muhtaç olmayandır.
Mümkün varlık: olması ve olmaması ihtimal dahilinde olan ve var olmak için bir nedene ihtiyaç duyan varlık.
Peki zorunlu varlık olmak zorunda mı?
Farzedelim ki zorunlu varlık, ilk neden diye birşey olmasın yani her şeyin bir sebebi olsun.
Mesela Allah'ı kim yarattı sorusuna (haşa) A kişisi yarattı diyelim. Daha sonra gelecek soru "peki A kişisini kim yarattı?" şeklinde olur.
Onu da B yarattı, B'yi de C yarattı diyelim ve böylece sonsuza kadar gidersek aslında "yaratma" eylemi daha doğrusu "varlık" hiçbir zaman ortaya çıkmaz.
Çünkü sonsuzdan geliyoruz ve sonsuzdan gelirken hiçbir zaman evrenin yaratılmış olduğu kısmı görmeyeceğiz.
Olayı somut bir örnek ile anlatırsak; diyelim ki ben silahlı kuvvetlerde çalışan bir keskin nişancıyım ve bir teröristi vurmak için emir bekliyorum.
Bana emri A komutanı, ona da B komutanı, ona da C komutanı veriyor ve bu sonsuza kadar gidiyorsa "ben o emri hiçbir zaman alamam"
Nerde olduğu çok da önemli değil ama bir yerde bir "ilk emir veren" olmalı, bir yerde bitmeli. Şuan yaşadığımız evrende bir varlık sahası.
Ve etrafımızda gördüğümüz her şey mümkün varlık yani hepsi bir başka nedene bağlı. Ayrıca bütün mümkün varlıklar da bir zorunlu varlığa bağlı olmak zorunda.
Şu böyle oluştu, bu böyle oluştu, şu buna evrildi, bu ona dönüştü, o patladı, bu çatladı falan filan bunların hepsini bir kenara at.
En başa gidiyoruz ve şunu soruyoruz "neden hiçbir şey yerine bir şey var?" "varlığı yokluğa tercih eden kim?"
Ayrıca “Allah’ı kim yarattı?“ gibi bir soru felsefede “kategori hatası” olarak adlandırılır.
Bu soruda kavram kargaşası vardır.
Örneğin Bu soru “siyah rengin ağırlığı nedir?” sorusuna benzer. Oysa renklerin ağırlık gibi bir özelliği yoktur.
Aynı şekilde Tanrı’nın da özelliğinde yaratılmış olmak yoktur.Yani soru "Yaratılmamış olan Yaratıcıyı kim yarattı?" gibi mantıksız bir soru.
Veya "Mehmet Akif İstiklal marşını yazdı" diyorsunuz buna karşılık "peki Mehmet Akif'ı kim yazdı" şeklinde soruluyor.Oysa Mehmet Akif yazılacak bir kategoride değil.
Size kısa bir bilgi; sağlıklı bir tartışma için doğru cevabı vermekten çok doğru soruyu sormak daha önemlidir🙂
Katıldıkları bir programda John Lennox, Richard Dawkins’e hitaben şunları söylüyor;
“Tanrı yanılgısı kitabındaki Tanrıyı kim yarattı? Sorusuna değinmek istiyorum. Çünkü bu çok çocukça bir soru. Senin gibi bir bilim adamından bunu temel argüman olarak beklemezdim.
Çünkü bu sorudan Tanrı yaratılmıştır sonucu çıkıyor. Bu yüzden kitabın ismini “Tanrı Yanılgısı” koymana hiç şaşırmadım, çünkü yaratılmış Tanrılar zaten bir yanılgıdır. ”
Kaynaklar
https://creation.com/who-created-god
https://creation.com/if-god-created-the-universe-then-who-created-god
https://www.fehmiuyar.net/chapter/tanri-yi-kim-yaratti.html
http://www.felsefe.gen.tr/filozoflar/farabi_zorunlu_varlik_zorunsuz_varlik_nedir_ne_demektir.asp
https://www.bbc.com/turkce/haberler/2015/06/150616_vert_ear_evrenin_sonu
Richard Dawkins-Tanrı yanılgısı syf
Bertrand Russell-neden Hristiyan degilim syf 7-8
iddia: Her şeyi Allah yarattı ise Allah'ı kim yarattı?
Sanırım tek çözüm ateistleri bir sınıfa kapatıp mantık ve felsefe derslerini zorla öğretmeliyiz.🙄yada en azından giriş seviyesini.
Gerçi hocaları Richard Dawkins bile "Tanrı yanılgısı" adlı kitabında bu iddiaya değinecek kadar düşük seviyede ise cemaate pek de kızmamak lazım.
Ne yazık ki Bertrand Russell bile "neden Hristiyan değilim" adlı makalesinde nedensellik ilkesini yok sayarak bu soruya değiniyor.
Nedensellik ilkesi ile başlayalım çünkü sorudaki hata bunu bilmemekten kaynaklanıyor.Nedensellik ilkesi "her şeyin bir nedeni var" demez "başlangıcı veya sonucu olan herşeyin nedeni vardır" der.
Nedensellik ilkesi "zaman" kavramı varken geçerlidir. Başlangıcı ve sonu olmayan biri zamansızdır bu yüzden nedensellik ilkesi de onun için geçerli değil.
“Zamanın olmadığı yerde ise, alışılmış anlamda nedensellik de olmaz.” (Paul Davies, Son Üç Dakika syf:35)
Sebebi olmayan ise İbni Sina veya Farabi'nin tabiri ile "zorunlu" varlıktır.Aslında eski ateistler bizim Allah için kullandığımız "ezeli" ve "ebedi" sıfatları evren ve madde için kullanırlardı.
Mesela Karl Marks ve Friedrich Engels'in beraber yazdığı "Felsefe İncelemeleri" adlı kitabından bir kesit;👇
“Ya Tanrı evrene göre öncedir. Evren Tanrı’nın eseridir ve Materyalist felsefeler hatalıdır. Ya da madde öncedir ve ezelidir, Tanrı yoktur, her şey madde ile açıklanır, Tek Tanrılı dinler hatalıdır.”
Ama şuanki bilim ile evrenin ezeli olmadığını, bigbang adında bir patlama ile başladığını ve bir gün evrenin sonu geleceğini biliyoruz.
Bizi bigbang'e götüren buluşlar; 1)evrenin genişlemesi 2)yıldızlardaki hidrojen/helyum dönüşümü 3)kozmik fon radyasyonu 4)entropi yasası 5)element yarı ömürleri
Evrenin sonu olduğuna dair teoriler; 1)büyük donma 2)büyük çöküş 3)büyük yırtılma 4) büyük değişme
Buna bir mantık ilkesi de eklersek; "sonu olan her şeyin başlangıcı olması, başlangıcı olan her şeyin de sonu olması muhtemeldir."
Böylece evren ve maddenin zorunlu varlık değil mümkün varlık olduğunu öğrendik.
Zorunlu varlık:var olması ve varlığını devam ettirmesi için hiçbir sebebe muhtaç olmayandır.
Mümkün varlık: olması ve olmaması ihtimal dahilinde olan ve var olmak için bir nedene ihtiyaç duyan varlık.
Peki zorunlu varlık olmak zorunda mı?
Farzedelim ki zorunlu varlık, ilk neden diye birşey olmasın yani her şeyin bir sebebi olsun.
Mesela Allah'ı kim yarattı sorusuna (haşa) A kişisi yarattı diyelim. Daha sonra gelecek soru "peki A kişisini kim yarattı?" şeklinde olur.
Onu da B yarattı, B'yi de C yarattı diyelim ve böylece sonsuza kadar gidersek aslında "yaratma" eylemi daha doğrusu "varlık" hiçbir zaman ortaya çıkmaz.
Çünkü sonsuzdan geliyoruz ve sonsuzdan gelirken hiçbir zaman evrenin yaratılmış olduğu kısmı görmeyeceğiz.
Olayı somut bir örnek ile anlatırsak; diyelim ki ben silahlı kuvvetlerde çalışan bir keskin nişancıyım ve bir teröristi vurmak için emir bekliyorum.
Bana emri A komutanı, ona da B komutanı, ona da C komutanı veriyor ve bu sonsuza kadar gidiyorsa "ben o emri hiçbir zaman alamam"
Nerde olduğu çok da önemli değil ama bir yerde bir "ilk emir veren" olmalı, bir yerde bitmeli. Şuan yaşadığımız evrende bir varlık sahası.
Ve etrafımızda gördüğümüz her şey mümkün varlık yani hepsi bir başka nedene bağlı. Ayrıca bütün mümkün varlıklar da bir zorunlu varlığa bağlı olmak zorunda.
Şu böyle oluştu, bu böyle oluştu, şu buna evrildi, bu ona dönüştü, o patladı, bu çatladı falan filan bunların hepsini bir kenara at.
En başa gidiyoruz ve şunu soruyoruz "neden hiçbir şey yerine bir şey var?" "varlığı yokluğa tercih eden kim?"
Ayrıca “Allah’ı kim yarattı?“ gibi bir soru felsefede “kategori hatası” olarak adlandırılır.
Bu soruda kavram kargaşası vardır.
Örneğin Bu soru “siyah rengin ağırlığı nedir?” sorusuna benzer. Oysa renklerin ağırlık gibi bir özelliği yoktur.
Aynı şekilde Tanrı’nın da özelliğinde yaratılmış olmak yoktur.Yani soru "Yaratılmamış olan Yaratıcıyı kim yarattı?" gibi mantıksız bir soru.
Veya "Mehmet Akif İstiklal marşını yazdı" diyorsunuz buna karşılık "peki Mehmet Akif'ı kim yazdı" şeklinde soruluyor.Oysa Mehmet Akif yazılacak bir kategoride değil.
Size kısa bir bilgi; sağlıklı bir tartışma için doğru cevabı vermekten çok doğru soruyu sormak daha önemlidir🙂
Katıldıkları bir programda John Lennox, Richard Dawkins’e hitaben şunları söylüyor;
“Tanrı yanılgısı kitabındaki Tanrıyı kim yarattı? Sorusuna değinmek istiyorum. Çünkü bu çok çocukça bir soru. Senin gibi bir bilim adamından bunu temel argüman olarak beklemezdim.
Çünkü bu sorudan Tanrı yaratılmıştır sonucu çıkıyor. Bu yüzden kitabın ismini “Tanrı Yanılgısı” koymana hiç şaşırmadım, çünkü yaratılmış Tanrılar zaten bir yanılgıdır. ”
Kaynaklar
https://creation.com/who-created-god
https://creation.com/if-god-created-the-universe-then-who-created-god
https://www.fehmiuyar.net/chapter/tanri-yi-kim-yaratti.html
http://www.felsefe.gen.tr/filozoflar/farabi_zorunlu_varlik_zorunsuz_varlik_nedir_ne_demektir.asp
https://www.bbc.com/turkce/haberler/2015/06/150616_vert_ear_evrenin_sonu
Richard Dawkins-Tanrı yanılgısı syf
Bertrand Russell-neden Hristiyan degilim syf 7-8
EYLEMSİZ DUA MI HEİMLİCH MANEVRASI MI
iddia:
İddianın sahibi çoğumuzun "hiç yoktan bir Evren" kitabı ile tanıdığı kuramsal fizikçi Lawrence Maxwell Krauss.
Krauss'a kendi alanı yani fizik konusunda bir şey diyemem. Ki açıkçası gayet başarılı bir fizikçi ama bu teoloji konusunda da aynı başarıyı göstereceği anlamına gelmez.
Ki iddiaya baktığımızda ne kadar düşük bir seviyede olduğu belli oluyor. Kankası dawkins dünyanın en tanınan ateisti olmasına rağmen daha önce bir tweetinde Kur'an'ı okumadığını itiraf etmişti. Krauss herhalde kapağına bile dokunmamıştır.
Neyse İslam inancı için iddiayı ele alırsak;
Ne ayetlerde ne de hadislerde "oturduğun yerden dua et, kabul olur" şeklinde bir inanca rastlayamazsınız.Tam tersine dinimiz özellikle emeğe, gayrete bakar.
Ki İslamdaki tevekkül inancı, önce elinden geleni yapıp sonra gerisini Allah'a bırakmaktır.
Örneğin peygamberimiz savaşa giderken "dua edeyim bu kazanmamız için yeter" demedi. O da karşı taraf gibi zırhını, miğferini giyip tedbirini aldı.
İnsan için ancak çalıştığı vardır.(necm 39)
Kısacası ortada din ve bilimi karşı karşıya getirecek, iki zıt kutup gibi gösterecek bir iddia yok. Krauss'un İslam dini hakkında pek bilgisi olmayabilir peki bizim yerli ateistlerin bu tür saçmalıkları paylaşmasına ne demeli?
Sanırım tek yaptıkları saman adam yumruklama. Dua inancını olduğundan farklı gösterip ona saldırmak!Neyse saldırmaya devam et!
Ayrıca başı sıkışınca dua eden ateiste bile rastlarsınız.🙂 Ağız alışkanlığı diye "inşallah" dediği kısımları saymazsak bile bunun sekülercesi olan "umarım" sözcüğü var..
Yok yani ateiste sormak lazım kimden umuyorsun diye? Sonuçta umarım sözcüğünde de bir istek bir beklenti var..
Neyse kurcalamayalım sonuç olarak; bir müslüman hem heimlich manevrası yapar hem de dua eder.
iddia:
İddianın sahibi çoğumuzun "hiç yoktan bir Evren" kitabı ile tanıdığı kuramsal fizikçi Lawrence Maxwell Krauss.
Krauss'a kendi alanı yani fizik konusunda bir şey diyemem. Ki açıkçası gayet başarılı bir fizikçi ama bu teoloji konusunda da aynı başarıyı göstereceği anlamına gelmez.
Ki iddiaya baktığımızda ne kadar düşük bir seviyede olduğu belli oluyor. Kankası dawkins dünyanın en tanınan ateisti olmasına rağmen daha önce bir tweetinde Kur'an'ı okumadığını itiraf etmişti. Krauss herhalde kapağına bile dokunmamıştır.
Neyse İslam inancı için iddiayı ele alırsak;
Ne ayetlerde ne de hadislerde "oturduğun yerden dua et, kabul olur" şeklinde bir inanca rastlayamazsınız.Tam tersine dinimiz özellikle emeğe, gayrete bakar.
Ki İslamdaki tevekkül inancı, önce elinden geleni yapıp sonra gerisini Allah'a bırakmaktır.
Örneğin peygamberimiz savaşa giderken "dua edeyim bu kazanmamız için yeter" demedi. O da karşı taraf gibi zırhını, miğferini giyip tedbirini aldı.
İnsan için ancak çalıştığı vardır.(necm 39)
Kısacası ortada din ve bilimi karşı karşıya getirecek, iki zıt kutup gibi gösterecek bir iddia yok. Krauss'un İslam dini hakkında pek bilgisi olmayabilir peki bizim yerli ateistlerin bu tür saçmalıkları paylaşmasına ne demeli?
Sanırım tek yaptıkları saman adam yumruklama. Dua inancını olduğundan farklı gösterip ona saldırmak!Neyse saldırmaya devam et!
Ayrıca başı sıkışınca dua eden ateiste bile rastlarsınız.🙂 Ağız alışkanlığı diye "inşallah" dediği kısımları saymazsak bile bunun sekülercesi olan "umarım" sözcüğü var..
Yok yani ateiste sormak lazım kimden umuyorsun diye? Sonuçta umarım sözcüğünde de bir istek bir beklenti var..
Neyse kurcalamayalım sonuç olarak; bir müslüman hem heimlich manevrası yapar hem de dua eder.
DENİZİ YARABİLİYORSAN NEDEN FİRAVUNDAN KAÇIYORSUN?
iddia: Hz.Musa'nın denizi ikiye yaracak kadar gücü varsa neden firavundan kaçıyor? Veya madem mucize gösterecek neden kaçıyor?
Ateist/deist vb. arkadaşlar şu 374946393 kez okuduğu Kur'an'ı bence bir kez daha okusunlar çünkü hâlâ İslam hakkındaki bilgileri kıt.😊
Öncelikle ölüleri dirilten hz.İsa olmadığı gibi, ateşe serinlik emri veren hz.ibrahim olmadığı gibi denizi yaran da hz.Musa değil!
Mucizeleri peygamber değil Allah yaratır ve ne zaman hangi mucizeyi göstereceğine de Allah karar verir.
Dediler ki: “Ona Rabbinden mucizeler indirilseydi ya!” De ki: “Mucizeler ancak Allah katındadır ve ben ancak apaçık bir uyarıcıyım.” (ankebut 50)
Ayrıca bir diğer önemli nokta da; Allah bildirmediği sürece peygamberler gaybı bilmezler.
De ki: “Göktekiler ve yerdekiler gaybı bilemezler, ancak Allah bilir...(neml 65)
O yüzden hz.Musa da sadece kendisine gönderilen emre uydu ve kavmi ile göç etti. Kavmindeki herhangi biri gibi karşısına ne çıkacağını bilmeden..
Firavuna baş kaldırmak, Allah için hicret etmek bunlar hepsi hz.Musa ve kavminin imtihanıydı.
İmtihanı geçtikleri vakit mucize gelir, tıpkı hz.İbrahim'in ateşe atıldığı ana kadar sabretmesi gibi.
Son olarak konuyu özetleyen Araf 188 ayetine bakalım;
De ki: “Allah dilemedikçe ben kendime bir zarar verme ve bir fayda sağlama gücüne sahip değilim. Eğer ben gaybı biliyor olsaydım, daha çok hayır elde etmek isterdim ve bana kötülük dokunmazdı. Ben inanan bir kavim için sadece bir uyarıcı ve bir müjdeciyim.” (araf 188)
iddia: Hz.Musa'nın denizi ikiye yaracak kadar gücü varsa neden firavundan kaçıyor? Veya madem mucize gösterecek neden kaçıyor?
Ateist/deist vb. arkadaşlar şu 374946393 kez okuduğu Kur'an'ı bence bir kez daha okusunlar çünkü hâlâ İslam hakkındaki bilgileri kıt.😊
Öncelikle ölüleri dirilten hz.İsa olmadığı gibi, ateşe serinlik emri veren hz.ibrahim olmadığı gibi denizi yaran da hz.Musa değil!
Mucizeleri peygamber değil Allah yaratır ve ne zaman hangi mucizeyi göstereceğine de Allah karar verir.
Dediler ki: “Ona Rabbinden mucizeler indirilseydi ya!” De ki: “Mucizeler ancak Allah katındadır ve ben ancak apaçık bir uyarıcıyım.” (ankebut 50)
Ayrıca bir diğer önemli nokta da; Allah bildirmediği sürece peygamberler gaybı bilmezler.
De ki: “Göktekiler ve yerdekiler gaybı bilemezler, ancak Allah bilir...(neml 65)
O yüzden hz.Musa da sadece kendisine gönderilen emre uydu ve kavmi ile göç etti. Kavmindeki herhangi biri gibi karşısına ne çıkacağını bilmeden..
Firavuna baş kaldırmak, Allah için hicret etmek bunlar hepsi hz.Musa ve kavminin imtihanıydı.
İmtihanı geçtikleri vakit mucize gelir, tıpkı hz.İbrahim'in ateşe atıldığı ana kadar sabretmesi gibi.
Son olarak konuyu özetleyen Araf 188 ayetine bakalım;
De ki: “Allah dilemedikçe ben kendime bir zarar verme ve bir fayda sağlama gücüne sahip değilim. Eğer ben gaybı biliyor olsaydım, daha çok hayır elde etmek isterdim ve bana kötülük dokunmazdı. Ben inanan bir kavim için sadece bir uyarıcı ve bir müjdeciyim.” (araf 188)
YA VARSA (PASCAL'IN BAHSİ VE HZ.ALİ'NİN SORUSU)
Kiminizin Pascal'ın bahsi kiminizin de Hz.Ali'nin sorusu olarak bildiği "ya varsa" sorusu üzerine kısa bir değerlendirme yapalım;
Aslında Blaise Pascal ve Hz.Ali'nin sorduğu soru aynı da olsa amaç olarak aralarında küçük bir fark var. Önce Pascal ile başlayalım.Fransız matematikçi, fizikçi ve düşünür Blaise Pascal kendi kafasında bir kumar oynuyor.
Ve ortaya çıkardığı argüman kısaca şu şekilde👉
1)Tanrı'nın var olması olasıdır. Tanrı'nın var olmaması da olasıdır.
2)Eğer bir kimse Tanrı'nın varlığına inanıyorsa, bundan sonsuz kazançlı çıkacaktır ve çok az kaybı olacaktır.
3)Eğer bir kimse Tanrı'nın varlığına inanmıyorsa, bundan sonsuz zararlı çıkacaktır ve çok az kazancı olacaktır.
4)Sonsuz kazançlı ve çok az kayıplı olmak sonsuz zararlı ve az kazançlı olmaktan daha iyidir. Bu sebeple;
5)Tanrı'ya inanmak Tanrı'ya inanmamaktan daha iyidir
Pascal'ın argümanını bilinen bir örnek ile biraz daha somutlaştıralım; Örneğin bir arkadaşınız sizi aradı ve evinizin yandığını söyledi.
Eğer olay doğruysa ve inanıp eve doğru koşup yangını söndürürseniz büyük bir kar etmiş olursunuz.
Yok eğer olay yalansa bile eve koşarak sadece birkaç kalori enerji kaybınız olur.
Pascal'ın bahsine göre burda mantıklı olan harekete geçip eve doğru koşmaktır. Sonuçta evin yanması yorulmaktan daha büyük zarar..
Ama Pascal'ın iki hatası var👉
Burda Pascal'ın ilk hatası sadece 2 seçenek olduğunu sanmasaydı. Oysa bir ateist şunu sorabilir; "Ya yanlış tanrıya inanırsak?" Sadece Pascal'ın inandığı din yok ki dünyada binlerce din, mezhep, inanç var. Bir kişi Pascal'ın kumarını oynayıp bir tanrıya inansa da zararlı çıkabilir.
Pascal'ın ikinci hatası ise sahte bir imana yönlendirmesi. Biri "ya varsa" ihtimali ile iman ediyorsa bu sahte bir imandır.Pascal'ın inandığı tanrı doğru çıksa bile o tanrı kalplerde olanı biliyorsa bu sahte imanı kabul etmeyecektir.
Maalesef bazı Müslümanlar da bu soruyu Pascal'ın mantığıyla soruyor. Örneğin bir tv programında "ya varsa" sorusu ateist jeolog Celal Şengör'e yönetildiğinde;
Celal Şengör "sahte bir imandan ise gerçek bir imansızlığı tercih ederim en azından Allahı kandırmamış olurum" şeklinde cevap vermişti.
Neyse gelelim hz.Ali'nin olayına;
Hz. Ali (ra)’nin inançsız bir komşusu vardı. Ona ''Allah'a, ahirete inanıyorsunuz. Peki ya yoksa?” demiş. Hz. Ali (ra) ise ''Yoksa benim kaybedecek bir şeyim olmaz; ya varsa sen ne yapacaksın?'' der.
Burda dikkat ederseniz Hz.Ali'yi kendisine yöneltilen soruya karşılık aynı mantıkla bir soru soruyor.
Yani amacı Pascal gibi argüman oluşturup "yalandan da olsa iman et en azından kurtulmuş olursun" demek değil.
Hz.Ali'nin amacı muhattabını düşünmeye, sorgulamaya yönlendirmektir. "Sen yine de biraz daha düşün, bu kenara atılacak kadar basit bir şey değil" mantığıyla sorulmuş bir soru.
Ayrıca hz.Ali İslam inancına göre sahte bir imanının geçersiz olduğunu hepimizden daha iyi biliyor, amacı sahte bir iman olamaz
İnsanlardan öyleleri vardır ki: "Biz Allah'a ve ahiret gününe iman ettik" derler; oysa inanmış değillerdir (bakara 8)
Sonuç olarak şunu diyebilirim;
"Ya varsa" sorusu "ya yoksa" sorusuna karşılık olarak sadece karşındaki kişiyi harekete geçirmek, düşünmesini, sorgulamasını sağlamak için sorulabilir.
Ki her ateist hayatı boyunca bu soruyu en az bir defa kendine sormuştur. Hatta ateistlerin de birbirine bu soruyu sorduğuna çokça şahit oldum.
Siz yinede biraz daha düşünün, biraz daha sorgulayın ya öyle değilse...
Kaynaklar;
https://tr.m.wikipedia.org/wiki/Pascal'ın_Bahsi
Kiminizin Pascal'ın bahsi kiminizin de Hz.Ali'nin sorusu olarak bildiği "ya varsa" sorusu üzerine kısa bir değerlendirme yapalım;
Aslında Blaise Pascal ve Hz.Ali'nin sorduğu soru aynı da olsa amaç olarak aralarında küçük bir fark var. Önce Pascal ile başlayalım.Fransız matematikçi, fizikçi ve düşünür Blaise Pascal kendi kafasında bir kumar oynuyor.
Ve ortaya çıkardığı argüman kısaca şu şekilde👉
1)Tanrı'nın var olması olasıdır. Tanrı'nın var olmaması da olasıdır.
2)Eğer bir kimse Tanrı'nın varlığına inanıyorsa, bundan sonsuz kazançlı çıkacaktır ve çok az kaybı olacaktır.
3)Eğer bir kimse Tanrı'nın varlığına inanmıyorsa, bundan sonsuz zararlı çıkacaktır ve çok az kazancı olacaktır.
4)Sonsuz kazançlı ve çok az kayıplı olmak sonsuz zararlı ve az kazançlı olmaktan daha iyidir. Bu sebeple;
5)Tanrı'ya inanmak Tanrı'ya inanmamaktan daha iyidir
Pascal'ın argümanını bilinen bir örnek ile biraz daha somutlaştıralım; Örneğin bir arkadaşınız sizi aradı ve evinizin yandığını söyledi.
Eğer olay doğruysa ve inanıp eve doğru koşup yangını söndürürseniz büyük bir kar etmiş olursunuz.
Yok eğer olay yalansa bile eve koşarak sadece birkaç kalori enerji kaybınız olur.
Pascal'ın bahsine göre burda mantıklı olan harekete geçip eve doğru koşmaktır. Sonuçta evin yanması yorulmaktan daha büyük zarar..
Ama Pascal'ın iki hatası var👉
Burda Pascal'ın ilk hatası sadece 2 seçenek olduğunu sanmasaydı. Oysa bir ateist şunu sorabilir; "Ya yanlış tanrıya inanırsak?" Sadece Pascal'ın inandığı din yok ki dünyada binlerce din, mezhep, inanç var. Bir kişi Pascal'ın kumarını oynayıp bir tanrıya inansa da zararlı çıkabilir.
Pascal'ın ikinci hatası ise sahte bir imana yönlendirmesi. Biri "ya varsa" ihtimali ile iman ediyorsa bu sahte bir imandır.Pascal'ın inandığı tanrı doğru çıksa bile o tanrı kalplerde olanı biliyorsa bu sahte imanı kabul etmeyecektir.
Maalesef bazı Müslümanlar da bu soruyu Pascal'ın mantığıyla soruyor. Örneğin bir tv programında "ya varsa" sorusu ateist jeolog Celal Şengör'e yönetildiğinde;
Celal Şengör "sahte bir imandan ise gerçek bir imansızlığı tercih ederim en azından Allahı kandırmamış olurum" şeklinde cevap vermişti.
Neyse gelelim hz.Ali'nin olayına;
Hz. Ali (ra)’nin inançsız bir komşusu vardı. Ona ''Allah'a, ahirete inanıyorsunuz. Peki ya yoksa?” demiş. Hz. Ali (ra) ise ''Yoksa benim kaybedecek bir şeyim olmaz; ya varsa sen ne yapacaksın?'' der.
Burda dikkat ederseniz Hz.Ali'yi kendisine yöneltilen soruya karşılık aynı mantıkla bir soru soruyor.
Yani amacı Pascal gibi argüman oluşturup "yalandan da olsa iman et en azından kurtulmuş olursun" demek değil.
Hz.Ali'nin amacı muhattabını düşünmeye, sorgulamaya yönlendirmektir. "Sen yine de biraz daha düşün, bu kenara atılacak kadar basit bir şey değil" mantığıyla sorulmuş bir soru.
Ayrıca hz.Ali İslam inancına göre sahte bir imanının geçersiz olduğunu hepimizden daha iyi biliyor, amacı sahte bir iman olamaz
İnsanlardan öyleleri vardır ki: "Biz Allah'a ve ahiret gününe iman ettik" derler; oysa inanmış değillerdir (bakara 8)
Sonuç olarak şunu diyebilirim;
"Ya varsa" sorusu "ya yoksa" sorusuna karşılık olarak sadece karşındaki kişiyi harekete geçirmek, düşünmesini, sorgulamasını sağlamak için sorulabilir.
Ki her ateist hayatı boyunca bu soruyu en az bir defa kendine sormuştur. Hatta ateistlerin de birbirine bu soruyu sorduğuna çokça şahit oldum.
Siz yinede biraz daha düşünün, biraz daha sorgulayın ya öyle değilse...
Kaynaklar;
https://tr.m.wikipedia.org/wiki/Pascal'ın_Bahsi
ASA YILAN MI EJDERHA MI
iddia: Hz.Musa'nın asası Araf 107 ayetine göre ejderhaya, Taha 20 ayetine göre de yılana dönüşmüş. Bu çelişki değil mi?
Önce ilgili ayetlere bakalım;
Bunun üzerine Mûsâ, asasını yere attı. Bir de ne görsünler, apaçık bir ejderha.(Araf 107)
Böylece onu attı. O zaman o, hızla hareket eden bir yılan olmuştu. (Taha 20)
Burada dikkat edilmesi gereken ilk nokta, Araf suresindeki ve Taha suresindeki anlatılan iki olay birbirinden farklıdır.
Araf suresinin 107. ayetinde firavunla karşılaşma esnasında yaşanan bir olay anlatılır ve ona karşı hz.Musa asasını atar.
Taha suresinin 20. ayetinde ise Firavuna gitmeden önce Allah hz.Musa’ya verdiği mucizeleri gösterirken, asasını atmasını ister.
Not: ilgili ayetlerin öncesine baktığınızda farklı olaylar olduğu çok rahat anlaşılır.
Peki bu neden çelişki olsun ki? Bir asanın farklı durumlarda farklı hayvana dönüşmesi çelişki değildir.
Bunun dışında iki ayette geçen kelimeler birbirinden farklı olsa da, ortak sözlük anlamları vardır.
Sözlüğe bakıldığında ikisinin de “yılan” anlamı olduğu görülecektir. Mesela Taha 20 de geçen kelime “Hayyatun” sözcüğü yılan cinsinin genel adıdır
Araf 107 de bazı tefsircilerin ejderha olarak çevirdiği “Su'ban” kelimesinin de asıl anlamı büyük yılandır.
Not:Bazı tefsirciler galiba olayın boyutunu daha iyi anlatmak için büyük yılan yerine diğer anlamı olan "ejderhayı" kullanmışlar.
Buna ek olarak örneğin Kasas 31 ayetinde de "kıvraklık" özelliği olan yılan türünün ismi yani "cannun" sözcüğü kullanılmış.
“Haydi asanı yere bırak! Mûsâ onun çevikçe hareket eden bir yılana dönüştüğünü görünce derhal kaçtı, bir kere olsun dönüp arkasına bile bakmadı. 'Gel Mûsâ! Endişe etme, çünkü sen güven içinde olanlardansın!'” (Kasas 31)
Toparlarsak; Farklı durumlardan bahsedildigi için aynı asa farklı canlılara dönüşebilir.
Ayrıca ayetlerde geçen hayyatun, su'ban ve cannun sözcüklerinin ortak noktası yılan anlamına gelmeleri.
iddia: Hz.Musa'nın asası Araf 107 ayetine göre ejderhaya, Taha 20 ayetine göre de yılana dönüşmüş. Bu çelişki değil mi?
Önce ilgili ayetlere bakalım;
Bunun üzerine Mûsâ, asasını yere attı. Bir de ne görsünler, apaçık bir ejderha.(Araf 107)
Böylece onu attı. O zaman o, hızla hareket eden bir yılan olmuştu. (Taha 20)
Burada dikkat edilmesi gereken ilk nokta, Araf suresindeki ve Taha suresindeki anlatılan iki olay birbirinden farklıdır.
Araf suresinin 107. ayetinde firavunla karşılaşma esnasında yaşanan bir olay anlatılır ve ona karşı hz.Musa asasını atar.
Taha suresinin 20. ayetinde ise Firavuna gitmeden önce Allah hz.Musa’ya verdiği mucizeleri gösterirken, asasını atmasını ister.
Not: ilgili ayetlerin öncesine baktığınızda farklı olaylar olduğu çok rahat anlaşılır.
Peki bu neden çelişki olsun ki? Bir asanın farklı durumlarda farklı hayvana dönüşmesi çelişki değildir.
Bunun dışında iki ayette geçen kelimeler birbirinden farklı olsa da, ortak sözlük anlamları vardır.
Sözlüğe bakıldığında ikisinin de “yılan” anlamı olduğu görülecektir. Mesela Taha 20 de geçen kelime “Hayyatun” sözcüğü yılan cinsinin genel adıdır
Araf 107 de bazı tefsircilerin ejderha olarak çevirdiği “Su'ban” kelimesinin de asıl anlamı büyük yılandır.
Not:Bazı tefsirciler galiba olayın boyutunu daha iyi anlatmak için büyük yılan yerine diğer anlamı olan "ejderhayı" kullanmışlar.
Buna ek olarak örneğin Kasas 31 ayetinde de "kıvraklık" özelliği olan yılan türünün ismi yani "cannun" sözcüğü kullanılmış.
“Haydi asanı yere bırak! Mûsâ onun çevikçe hareket eden bir yılana dönüştüğünü görünce derhal kaçtı, bir kere olsun dönüp arkasına bile bakmadı. 'Gel Mûsâ! Endişe etme, çünkü sen güven içinde olanlardansın!'” (Kasas 31)
Toparlarsak; Farklı durumlardan bahsedildigi için aynı asa farklı canlılara dönüşebilir.
Ayrıca ayetlerde geçen hayyatun, su'ban ve cannun sözcüklerinin ortak noktası yılan anlamına gelmeleri.
ŞİRK AFFEDİLİR Mİ?
iddia: Nisa 116 ayetinde Allah'ın şirki bağışlamayacağı yazarken Nisa 153 ayetinde hz.Musa'nın kavmi affedildiği yazıyor. Bu çelişki değil mi?
ilgili ayetler;
Kesinlikle Allâh kendisine şirk koşulmasını bağışlamaz...(Nisa 116)
...Sonra kendilerine apaçık deliller gelmesinin ardından (tuttular) buzağıyı tanrı edindiler. Biz bunu da affettik ve Mûsâ’ya apaçık bir güç ve yetki verdik.(Nisa 153)
Öncelikle ayetlerin ahiret hayatından mı yoksa imtihan hayatından mı bahsettiğine dikkat etmek lazım.
Nisa 115 ve 116 ayetlerini beraber okuduğunuzda hesap gününden, ahiret hayatından bahsettiği görülür.
Yani bir insan ömrü boyunca şirk koşarak yaşar ve tövbe etmeden ölürse affedilmez.
Oysa 153. ayette anlatılan, dünyada insanlar hala yaşarken meydana gelen bir durumdur.
Nefes alma-verme döngüsü devam ettiği sürece Allah insana tövbe fırsatı vermiştir. Sonuç olarak herhangi bir çelişkiden bahsedilemez.
Lokman, oğluna öğüt vererek; Yavrucuğum! Allah’a ortak koşma! Doğrusu şirk, büyük bir zulümdür, demişti. (Lokman 13)
iddia: Nisa 116 ayetinde Allah'ın şirki bağışlamayacağı yazarken Nisa 153 ayetinde hz.Musa'nın kavmi affedildiği yazıyor. Bu çelişki değil mi?
ilgili ayetler;
Kesinlikle Allâh kendisine şirk koşulmasını bağışlamaz...(Nisa 116)
...Sonra kendilerine apaçık deliller gelmesinin ardından (tuttular) buzağıyı tanrı edindiler. Biz bunu da affettik ve Mûsâ’ya apaçık bir güç ve yetki verdik.(Nisa 153)
Öncelikle ayetlerin ahiret hayatından mı yoksa imtihan hayatından mı bahsettiğine dikkat etmek lazım.
Nisa 115 ve 116 ayetlerini beraber okuduğunuzda hesap gününden, ahiret hayatından bahsettiği görülür.
Yani bir insan ömrü boyunca şirk koşarak yaşar ve tövbe etmeden ölürse affedilmez.
Oysa 153. ayette anlatılan, dünyada insanlar hala yaşarken meydana gelen bir durumdur.
Nefes alma-verme döngüsü devam ettiği sürece Allah insana tövbe fırsatı vermiştir. Sonuç olarak herhangi bir çelişkiden bahsedilemez.
Lokman, oğluna öğüt vererek; Yavrucuğum! Allah’a ortak koşma! Doğrusu şirk, büyük bir zulümdür, demişti. (Lokman 13)
SAVAŞTAN ÖNCE VE SONRA (BİR YALAN/BİR DERS)
Önce paylaşımdaki yalanı ortaya koyalım daha sonra bir kaç noktaya dikkat çekmek istiyorum.
Resimde gördüğünüz gibi dinsiz adminin biri Enfal 9 ve 10. ayetleri paylaşmış. ikinci ayetin üstüne de "savaşta yenilince" yazmış.
Burda az biraz enerji harcayıp tek soru sorsanız adminin kitlesini nasıl salak yerine koyduğunu anlarsınız..
Soru şu; Enfal ayetleri hangi savaş için inmişti?🤔 Bedir savaşı için..
Şimdi birkaç kalori daha harcayarak şunu sorun; Bedir savaşında Müslümanlar yenildi mi?🙄
Daha doğrusu şunu sorayım; Bedir savaşını kazandığımızı bilmeyen var mı? Peki bu paylaşımı hazırlayan admin neden "savaş kaybedince" diye yazıyor üstüne?
iki şık var; Ya yalan söylerek kitleni kandıracak şerefsizlik var kanında ya da ayetin hangi savaş için indiğini araştırmacak kadar beyinsiz birisin?
Hangi şıkkı seçiyorsun canımın içi?😌
Şimdi sana gelelim ateist/deist vb. takipçi!
Ben araştırdım, sorguladım, biliyorum vs..tarzı cümleler ile bütün gün laf salatası yapan arkadaş;
bu kadar basit bir iddiayı beğenerek, destek vererek kendini ele veriyorsun😌 Demek ki iki basit soru soramayacak kadar sorgulamadan uzak birisin!
Beyinsiz değilsiniz, gerizekalı olduğunuza da inanmak istemiyorum. Sözlerim ağır geliyor biliyorum lakin bu size ders olsun!
Amacım bu basit yalana cevap vermek değil aslında! Umarım ne anlatmak istediğimi anlamışsındır..
ALLAH EGOİST Mİ?
İddia:Allah sürekli onu zikretmemizi övmemizi istiyor bu Allah'in egoist olduğunu göstermez mi?
Bu konuya iki başlik altında değineceğiz
1)Allah'ın kendisini övmesi
2)kulların Allah'ı övmesi
İlk madde ile başlayalım; Allah'ın kendisini övmesi egoistlik midir?
Çoğumuz egonun ne oldugunu biliyoruz ama egonun kime karşı kullanıldığını bilmiyoruz o yüzden ortaya böyle bir iddia çıkıyor
Ego farklı konumdaki varlıklar arasında değil büyük çoğunlukla aynı konumdaki varlıklar için geçerlidir örneğin bir insanın bir ağaca yada hayvana karşı kendini övmesini bekleyemezsiniz ki övse bile bu egoistlik olmaz. bir kisinin egoist olmasi icin kendi gibi başka alternatifler olması lazım.
Örneğin; çok tanrılı bir dinde bereket tanrısının kendisini şimşek tanrısına karşı övmesine egoistlik diyebilirsiniz
Not:insanin sadece kendi yaşamını düşünerek hayvanların yaşam alanlarını ihlal etmesi onlara zarar vermesine kısmen bencillik diyebiliriz.
Ayrica ego kavramındaki kilit nokta "ben ile başlayan cümlelerdir, peki Allah ben sözcüğünü kullanır mı? Evet kullanır. Ama ben sözcüğünün ego ifade etmesi icin başka alternatifler olması şartı vardır.
Örnegin 7 kişinin hazırladığı proje ödevi için ben sözcüğünü kullanırsan ego olur ama tek kişilik bir projede ben sözcüğünü kullanmak doğruyu söylemek olur.
Ayni şekilde Allah'ın yardımcısı eşi ve benzeri olmadığı için ben sözcüğünü kullanması ego sayılmaz.
2.başlığa gelirsek neden onu övmemizi istiyor? Şimdi bir durum karşısında 3 şık var!!!
1)doğruyu söyleme
2)yalan söyleme
3)sessiz tepkisiz kalma (nötr)
Peki Allah bizden hangisini ister?Allah bizden doğruyu yapmamızı doğruyu söylememizi ister
Peki dogru nedir? Örneğin, biz Allah büyüktür deriz bu Allah'i övmek midir? Bu övmekten önce aslında doğru bir şeyi söylemektir yani biz Allah büyüktür derken Allah'ın büyüklüğüne bir şey katmadık yada büyüklüğünden bişey eksiltmedik
Biz her saniye Allah'ı övsekte bu Allah için bir şey değiştirmez ama bizim için değiştirir! Peki ne yaptık olan bir şeyi söyledik sadece ortada olan birşeyi!!
Yani zaten Allah buyuktur.bu Allah'ta olan birşeyi biz sadece dille tekrar ettik.
Mesela biri gelip "Muhammed Ali dünyanın en iyi boksorüdür " derse övmekten önce doğru bir şeyi söylemiş olacak peki dogru olanı söylemek gayet normal değil mi? Peki Allah'ın bizden doğruyu istemesi doğal bir şey degil mi?
İste bu yüzden ibadetler ve övgülerin Allah'a değil bize faydası var diyoruz!Peki bunu sadece bir defa söylesek yeterli degil mi? Neden surekli hatta hergün onu övüyoruz?
Sürekli övmenin yine aynı şekilde Allah'a değil bize faydası var! Söyle ki Allah'ı övmek bize kendi acizliğimizi de hatırlatır. Aynı şekilde sürekli Allah'ı anmak günahlardan uzak tutar
Çünkü insan nefs sahibi bir varlıktır. Eğer sonsuz bir gücü övmezse kendini övmeye başlar.Aynı şekilde Allah'ı anmayı/övmeyi bırakırsa günaha kolayca girer ve küfre kadar yol alır.
Oysa aklında Allah olan biri günaha girerken çekinir, hal ve hareketlerine dikkat eder.
Örneğin bir erkek baba olunca sürekli eşini, çocuklarını düşünerek beladan kavgadan uzak durmaya çalışır, yani günlük hayatında daha dikkatli olmaya çalışır.
Aynı sekilde bir kişinin aklının bir köşesinde sürekli Allah'ın olması onu överek sürekli hatırlaması onu günahlardan korur. Yani anlayacağın yine senin yararına.
Allah namazı kibirden uzaklaşmanız icin farz kıldı. (hz.Fatıma)
(Resulum!) Sana vahyedilen kitab'ı oku ve namazı kıl. muhakkak ki namaz hayasızlıktan ve kötülükten alıkoyar. Allah'ı anmak elbette( ibadetlerin ) en büyüğüdür. Allah yaptıklarınızı bilir(ankebut 45)
Başka bir açıdan bakarsak; örneğin bir hediye karşısında teşekkür ederiz. Hediye değeri arttıkça daha çok teşekkür ederiz. Hele ki biri sürekli hediye sunuyorsa biz de sürekli teşekkür ederiz
Peki bütün nimetleri Allah'ın verdiğine inanıyorsak bu kadar nimeti önümüze sunan nasıl egoist olur? Peki sonsuz nimet sunan sonsuz Övgüyü haketmiyor mu?
Sonuç: doğruyu söylemekten vazgeçmeyin o yüzden Allah'ı övün! Sizi günahtan men eden sözler söyleyin o yüzden Allah'ı övün! Nimeti verene teşekkür edin o yüzden Allah'ı övün!
İddia:Allah sürekli onu zikretmemizi övmemizi istiyor bu Allah'in egoist olduğunu göstermez mi?
Bu konuya iki başlik altında değineceğiz
1)Allah'ın kendisini övmesi
2)kulların Allah'ı övmesi
İlk madde ile başlayalım; Allah'ın kendisini övmesi egoistlik midir?
Çoğumuz egonun ne oldugunu biliyoruz ama egonun kime karşı kullanıldığını bilmiyoruz o yüzden ortaya böyle bir iddia çıkıyor
Ego farklı konumdaki varlıklar arasında değil büyük çoğunlukla aynı konumdaki varlıklar için geçerlidir örneğin bir insanın bir ağaca yada hayvana karşı kendini övmesini bekleyemezsiniz ki övse bile bu egoistlik olmaz. bir kisinin egoist olmasi icin kendi gibi başka alternatifler olması lazım.
Örneğin; çok tanrılı bir dinde bereket tanrısının kendisini şimşek tanrısına karşı övmesine egoistlik diyebilirsiniz
Not:insanin sadece kendi yaşamını düşünerek hayvanların yaşam alanlarını ihlal etmesi onlara zarar vermesine kısmen bencillik diyebiliriz.
Ayrica ego kavramındaki kilit nokta "ben ile başlayan cümlelerdir, peki Allah ben sözcüğünü kullanır mı? Evet kullanır. Ama ben sözcüğünün ego ifade etmesi icin başka alternatifler olması şartı vardır.
Örnegin 7 kişinin hazırladığı proje ödevi için ben sözcüğünü kullanırsan ego olur ama tek kişilik bir projede ben sözcüğünü kullanmak doğruyu söylemek olur.
Ayni şekilde Allah'ın yardımcısı eşi ve benzeri olmadığı için ben sözcüğünü kullanması ego sayılmaz.
2.başlığa gelirsek neden onu övmemizi istiyor? Şimdi bir durum karşısında 3 şık var!!!
1)doğruyu söyleme
2)yalan söyleme
3)sessiz tepkisiz kalma (nötr)
Peki Allah bizden hangisini ister?Allah bizden doğruyu yapmamızı doğruyu söylememizi ister
Peki dogru nedir? Örneğin, biz Allah büyüktür deriz bu Allah'i övmek midir? Bu övmekten önce aslında doğru bir şeyi söylemektir yani biz Allah büyüktür derken Allah'ın büyüklüğüne bir şey katmadık yada büyüklüğünden bişey eksiltmedik
Biz her saniye Allah'ı övsekte bu Allah için bir şey değiştirmez ama bizim için değiştirir! Peki ne yaptık olan bir şeyi söyledik sadece ortada olan birşeyi!!
Yani zaten Allah buyuktur.bu Allah'ta olan birşeyi biz sadece dille tekrar ettik.
Mesela biri gelip "Muhammed Ali dünyanın en iyi boksorüdür " derse övmekten önce doğru bir şeyi söylemiş olacak peki dogru olanı söylemek gayet normal değil mi? Peki Allah'ın bizden doğruyu istemesi doğal bir şey degil mi?
İste bu yüzden ibadetler ve övgülerin Allah'a değil bize faydası var diyoruz!Peki bunu sadece bir defa söylesek yeterli degil mi? Neden surekli hatta hergün onu övüyoruz?
Sürekli övmenin yine aynı şekilde Allah'a değil bize faydası var! Söyle ki Allah'ı övmek bize kendi acizliğimizi de hatırlatır. Aynı şekilde sürekli Allah'ı anmak günahlardan uzak tutar
Çünkü insan nefs sahibi bir varlıktır. Eğer sonsuz bir gücü övmezse kendini övmeye başlar.Aynı şekilde Allah'ı anmayı/övmeyi bırakırsa günaha kolayca girer ve küfre kadar yol alır.
Oysa aklında Allah olan biri günaha girerken çekinir, hal ve hareketlerine dikkat eder.
Örneğin bir erkek baba olunca sürekli eşini, çocuklarını düşünerek beladan kavgadan uzak durmaya çalışır, yani günlük hayatında daha dikkatli olmaya çalışır.
Aynı sekilde bir kişinin aklının bir köşesinde sürekli Allah'ın olması onu överek sürekli hatırlaması onu günahlardan korur. Yani anlayacağın yine senin yararına.
Allah namazı kibirden uzaklaşmanız icin farz kıldı. (hz.Fatıma)
(Resulum!) Sana vahyedilen kitab'ı oku ve namazı kıl. muhakkak ki namaz hayasızlıktan ve kötülükten alıkoyar. Allah'ı anmak elbette( ibadetlerin ) en büyüğüdür. Allah yaptıklarınızı bilir(ankebut 45)
Başka bir açıdan bakarsak; örneğin bir hediye karşısında teşekkür ederiz. Hediye değeri arttıkça daha çok teşekkür ederiz. Hele ki biri sürekli hediye sunuyorsa biz de sürekli teşekkür ederiz
Peki bütün nimetleri Allah'ın verdiğine inanıyorsak bu kadar nimeti önümüze sunan nasıl egoist olur? Peki sonsuz nimet sunan sonsuz Övgüyü haketmiyor mu?
Sonuç: doğruyu söylemekten vazgeçmeyin o yüzden Allah'ı övün! Sizi günahtan men eden sözler söyleyin o yüzden Allah'ı övün! Nimeti verene teşekkür edin o yüzden Allah'ı övün!
Selam, neden diger pdf bölümleri yok ? Yada ben bulamadim, yardimci olurmusunuz
YanıtlaSilpdf diye aratıp diğer yayınlara tıklayarak diğerlerine de ulaşabilirisniz. blogda mevcut
Sil