YEK1-PDF (3.BÖLÜM)

YEK1-PDF (3.BÖLÜM)


İÇİNDEKİLER

1. DİNSİZLİK VE İNTİHAR BAĞLANTISI
2. NEDEN AÇ İNSANLAR VAR
3. PEYGAMBERE SESİNİZİ YÜKSELTMEYİN (AYETİ)
4. ÇOCUKLAR VE BEBEKLER NEDEN CENNETE GİDİYOR?
5. BOŞLUKLARIN TANRISI (GOD OF THE GAPS)
6. PEYGAMBER İLE KONUŞMADAN ÖNCE SADAKA VERİN
7. NEDEN BEN PEYGAMBER OLMADIM
8. "YARATICILARIN EN GÜZELİ" NE DEMEK?
9. HER CANLI ÇİFT Mİ YARATILDI?
10. ATEİZMDE KANIT YÜKÜMLÜLÜĞÜ
11. NEDEN TEK İLAH?
12. KURANDA NEDEN KORKU VE TEHDİT VAR
13. ATEİZM İNANÇ MIDIR?
14. KURANDA MERYEMLER KARIŞTIRILDI MI
15. AHİRETİN RÜYASI DÜNYA
16. KURAN OKUDUM ATEİST OLDUM SAFSATASI
17. KURAN'DA SEVGİDEN BAHSETMİYOR MU
18. KURAN'DA KONULAR NEDEN DAĞINIK
19. KURAN'DA NEDEN TEKRARLAR VAR?
20. BELKİ İMAN EDECEKTİ-MÜHÜR



İNSTAGRAM: 111YEK111

DİNSİZLİK VE İNTİHAR BAĞLANTISI

iddia: Dinler insanları mutlu etmiyor, insanların acılarını dindirmiyor. Dinlerden kurtulmuş bir birey daha sağlıklı ve daha huzurlu bir hayata başlar.

Bu ve buna benzer iddiaları az çok duymuşsunuzdur. Hiç uzatmadan hemen bu konudaki uluslararası araştırmalara bakalım.

Öncelikle Pubmed, The American of Journal Psychiatry gibi uluslararası dergilerin verilerine bakalım;

-Pubmed-
İntihar konusunda yapılan araştırmalarda bariz bir şekilde intihar ve dindarlık arasında ters orantı olduğu ortaya konulmuştur.

Dinin intihar karşısında koruyucu rolü olduğu ve ibadetler, dini ritüellerin sosyal bağları kuvvetlendirdiği sonucuna varılmış.

Bu nedenle, "kamu sağlığı uzmanları, intihar önleme stratejileri tasarlarken belirli bir nüfusun mevcut sosyal ve dini atmosferini göz önüne almalı" deniliyor.

-The American of Journal Psychiatry-
Dini bir ilişkisi bulunmayan kişiler yaşamak için daha az nedeni olduğu sonucuna varıldı.

Yine ayrıca dinden bağımsız kişilerin yaşam boyu dürtüselliğe, saldırganlığa ve geçmiş madde kullanım bozukluğuna daha fazla sahip olduğu sonucuna varıldı.

Başka bir çalışmada; Singapur'daki Çinli, Malay ve Hintli kadınlarda intihar girişimi oranlarını karşılaştırmış ve İslami kadınlarda intihar girişiminin nispeten düşük olduğu sonucuna varmışlar.

Not:Evlilik, çocuk sahibi olma gibi intiharı önleyen bir çok neden olabilir ama bu araştırmalarda sadece dinin intihar üzerindeki etkisini araştırdık.

Örneğin; sosyolojinin kurucularından sayılan  Émile Durkheim bekarların evlilere göre daha fazla, yine çocuksuz bireylerin çocuk sahibi olanlara göre daha fazla intihar ettiği sonucuna varmıştır.

Neyse intiharın din kısmı ile devam edelim;

Not:Dinlerin hepsi intihara karşı mı bilmiyoruz ama genel olarak semavi dinlerin intihara karşı olduğunu biliyoruz.

-Wikipedia-
2015 yılı ülkelerin intihar oranlarına baktığımızda Müslüman ülkelerin büyük çoğunluğu listenin son sıralarında yer alıyor. Listede Türkiye 112. sırada.


Ayrıca OECD'nin 2015 verilerinde ise üye ülkeler arasında en yüksek intihar etme oranının Güney Kore'de, en düşük oranının da Türkiye'de olduğunu belirtti.

Güney Kore din oranları; %15,5 budist, %27.6 Hristiyan ve %56.9 dinsiz.

Albert Camus: Asıl cesaret isteyen intihar etmek değil, yaşamaya devam etmeyi tercih edebilmektir.

Genel bir değerlendirme yaparsak;

Sanıldığı gibi dinden kurtulmak size bir rahatlık, huzur ve mutluluk getirecek diye bir şey yok. Tam tersine hayata olan en büyük bağı koparmış olursunuz.

Ahiret inancı olan bir müslüman ve herşeyi evrenden ibaret sanan bir ateistin hayata bakış açısı arasında korkunç bir fark var.

En baştan, hayatınızdan Allah'ı çıkararak anlamsız bir evrene kapıyı açmış olursunuz.

Zalimin zalimligi ile mazlumu uğradığı haksızlık ile yok ettiğin anlamsız bir evren! Neden, niçin yaşadığını bilmediğin bir evren!

Seni hayatta tutan nedeni yıktığın zaman en küçük bir sorunda, en küçük bir dertte intiharı düşünüyorsun! Çünkü olmak ve olmamak arasında fark kalmamış..

Kâfirler topluluğundan başkası Allah’ın rahmetinden ümidini kesmez. (Yusuf 87)

Andolsun ki sizi biraz korku ve açlıkla, bir de mallar, canlar ve ürünlerden eksilterek deneriz. Sabredenleri müjdele.(bakara 155)

Kaynaklar

https://www.ncbi.nlm.nih.gov/pmc/articles/PMC4482518/

https://www.ncbi.nlm.nih.gov/pmc/articles/PMC4990512/

https://ajp.psychiatryonline.org/doi/full/10.1176/appi.ajp.161.12.2303

http://www.felsefe.gen.tr/emile_durkheim_ve_intihar.asp

http://dc.medill.northwestern.edu/blog/2017/07/05/new-study-suggests-religion-affects-suicide-rates-differently-around-the-world/#sthash.2hXBdAW1.dpbs

https://listelist.com/intihar-nedir/

http://www.aktuelpsikoloji.com/psikanalitik-ateizm-69h.htm

https://tr.m.wikipedia.org/wiki/İntihar_oranına_göre_ülkeler_listesi

NEDEN AÇ İNSANLAR VAR

Afrika'da son model kameralarla vahşi hayvanların resimlerini çektik ama aynı coğrafyada açlıktan ölen çocukları görmedik.

Yemende açlıktan kemikleri gözüken çocuklar varken biz McDonald's ve Burger King'de hunharca yemek yedik..

Marka uğruna 30 liralık ürüne 300 lira verdik ama aynı dünyada pet şişeden ayakkabı yapan çocuklar da vardı..

Sonra sosyal medyadan bu insanları siyasetimize bulaştırdık, sokakta yüzüne bakmadığımız çocuk üzerinden fakirlik, yoksulluk edebiyatı yaptık..

Elini açan fakire "hadi yürü Allah versin" dedik, yüzümüzü buruşturduk..

Afrika ile ilgili bir iki paylaşım yapıp gönül rahatlattık, şömine başında ayakkabısı su alan çocuğa şiir yazdık..

Altın kaplama mikrofondan yoksullar için dua ettik, önce aç bıraktık sonra o bölgelere uluslararası kurumlar adına gönül elçileri yollayıp şov yaptık..

Sonra bunca şeye rağmen utanmadan, sıkılmadan insanlar olarak Allah'ı suçladık.Ve en küçük bir adaletsizlikte Allah'ın hemen müdahale etmesini bekleyenler var.

Allah bütün kullarına rızkını fazlasıyla gönderiyor. Ne zaman ki aç gözlü insan araya girse işte o zaman denge bozuluyor!

Afrika yer altı kaynaklarında en zengin (elmas, altın, uranyum, petrol vs.)  kıtalardan biri ama sömürgeci zavallılar araya girmiş!

Sadece insanların değil hayvanların bile rızkına göz dikiyoruz. Kendi çıkarlarımız için hayvanların besin zincirlerini kırıyoruz.

Peki ya yaptığımız israf!!

Her yıl üretilen ürünlerin üçte biri yani 1,3 milyar ton gıda finansal, teknik sınırlar ve gıda önlemlerinin alınmaması nedeniyle yok oluyor.

Yalnızca Amerika Birleşik Devletleri'nde israf edilen gıda miktarı 222 milyon ton. Bu da yaklaşık olarak Sahraaltı Afrika'da üretilen bütün gıdaya eşit.

2016'da dünyada toplam 1 trilyon 686 milyar dolar harcandı askeri savunmaya. Korkunç bir sayı demi? Kim bilir kaç defa Afrika doyar bu parayla..

Biraz da o kokuşmuş beyinlerinizi kullanarak ortaya koyduğunuz sistemlerinizi mi sorgulasanız acaba?

Allah size verdiğim malınızda fakirin, yoksulun hakkı da var diyor, zekat ve sadaka verin diyor! Bunu uyguladınız mı ki Allah'a isyan ediyorsunuz?

Mallarında muhtaç ve yoksullar için bir hak vardı.(zariyat 19)

Fakiri daha fakir zengini daha zengin yapan siz değil misiniz? Allah'ın kurallarına uyup zekatını verdiğiniz gün herkes tok karna girecek yatağa..

Ama siz Hz.Ömer'in "dağlara buğday serpin Müslüman ülkede aç kuş var demesinler" sözünden bi gram ders alamayacak kadar aç köpeklersiniz...

Ve karnınız tok iken yoksulu doyurmak yerine Allah'ı suçlayarak havlamaya başlarsınız..

Şunu unutmayın; Eğer bir yerlerde birileri açsa başka bir yerde birileri fazla yediği içindir!

Onlara, “Allah’ın sizi rızıklandırdığı şeylerden Allah yolunda harcayın” denildiği zaman, inkâr edenler iman edenlere, “Allah’ın, dilemiş olsa kendilerini doyurabileceği kimselere mi yedireceğiz? Siz ancak apaçık bir sapıklık içindesiniz” derler.(yasin47)

PEYGAMBERE SESİNİZİ YÜKSELTMEYİN (AYETİ)

Ey iman edenler! Seslerinizi, Peygamber'in sesinin üstüne yükseltmeyin. Birbirinize bağırdığınız gibi, Peygamber'e yüksek sesle bağırmayın, yoksa siz farkına varmadan işledikleriniz boşa gider.
(hucurat 2)

iddia: Peygamberiniz sırf kendi sözünü dinletebilmek için sırf yanında yüksek sesle konuşmasınlar diye ayet uydurmuş.

İnkarcılar olayın özünü bilmeden ayeti alıp kendi istediği gibi bir anlam katmaya çok meraklı maalesef.

Rivayete göre Hz. Peygamber (asv) ile görüşme yapmak üzere Temîmoğulları’ndan bir heyet gelmişti.

Görüşme sırasında Hz. Ebû Bekir ile Ömer de orada idiler. Kabileye başkan yapılacak kişi üzerinde bu ikisi ihtilafa düşüp Hz. Peygamber (asv)'in yanında biraz da ağız dalaşı yaptılar.

Bu âyet inince çok pişman oldular, üzüldüler. Artık onun yanında o kadar alçak sesle konuşuyorlardı ki, çoğu kere Peygamberimiz (asv) "İşitemedim, tekrarlar mısın!" diyordu. (Kurtubî, Ahkam, ilgili ayetin tefsiri)

Gördüğünüz gibi hadise göre ayet tartışmalı bir konu üzerine inmiş. Bu konuda en güzel çözümü sunacak olan peygamberin konuşmasına tartışmanın hararetinden dolayı istenmeden engel olunmuş.

Bildiğimiz gibi hz.Muhammed Allah'ın resulüdür ve onun söyleyeceği söz ve vereceği karar tabiki hakka en uygun olanıdır.

Eğer sözünü kesersek belki de bilmeden Kur'an'ın sözünü kesmiş oluruz. Çünkü o yürüyen Kur'an'dır. Necm 3 ayetinin dediği gibi "O arzusuna göre de konuşmaz".

Bu yüzden peygambere ters düşersek Kur'an'a ve Allah'a ters düşmüş oluruz. Ayetin asıl dikkat çektiği mesele bu! Hem şöyle düşünün peygamberi dinlemezsek ne anlamı kalır getirdiği mesajın?

Aynı söz dinleme Kur'an için de geçerlidir. Kur'an okunurken sessiz olmamız gerektiği söylenir.

Kur’an okunduğu zaman ona kulak verip dinleyin ve susun ki size merhamet edilsin.(araf 204)

Bir Müslüman Kur'an'ın sözü üstüne söz söylemez. Kısaca hem peygambere hem Kur'an'a saygılı olmamız lazım.

Ayrıca; Peygamber bu ayeti uydurdu diyen inkarcı arkadaş, peygamberin amacı dediğin gibi olsa haşa zaten ayet uydurmasına gerek yok ki.

Peygamber istese orda "sesinizi benim yanımda yükseltmeyin" diyebilirdi bu sözle oradaki kişiler hata yaptığını anlar peygamberi dinlerdi.

"Anam babam sana feda olsun" diyen sahabeler, peygamberin uyarmasına karşı çıkmazdı herhalde.

Hatta ilk zamanlarda daha yeni Müslüman olmuş bazı bedevî Araplar tarafından ayet ve hadis “birbirine karıştırılır” korkusuyla kendi sözlerinin yazılmasını yasaklamıştır.

İnsanlar Kur’an’ın üslubuna aşina olduktan sonra hadislerin yazılmasıyla ilgili yasağı kaldırmıştır. Burdan da peygamberin ayetlere ne kadar dikkat ettiğini anlayabiliriz.

Ayrıca; Hucurât sûresi genel olarak mü'minler arasında ve Hz. Peygamber'e karşı davranış kurallarını, âdâb ilkelerini belirtmektedir.

Ey iman edenler! Allah'ın ve Peygamberinin önüne geçmeyin. Allah'a karşı gelmekten sakının. Şüphesiz, Allah hakkıyla işitendir, hakkıyla bilendir.(hucurat 1)

Aslında aynı surenin 7. ayeti "sesinizi yükseltmeyin" iddiasına cevap şeklinde;

Bilin ki, aranızda Allah'ın elçisi bulunmaktadır. Eğer o, birçok işlerde size uysaydı, sıkıntıya düşerdiniz. Fakat Allah, size imanı sevdirmiş ve onu gönüllerinize güzel göstermiş; inkârı, fasıklığı ve (İslam'ın emirlerine) karşı çıkmayı da çirkin göstermiştir. İşte bunlar doğru yolda olanların ta kendileridir.(hucurat 7)

Peki bu ayetin evrensel yönü nedir? Peygamber zamanında yapılmış bir tartışma üzerine inen ayetin bizimle ne alakası var?

Ayetin indiği olay değil verdiği mesaj evrensel olmalı. Ki mesela Kur'an çokça eski peygamberlerin hayatlarına değinir.Peki Kur'an'ın amacı tarih bilgisi vermek mi?

Tabiki Hayır, amacı o olaylardan ders çıkartmamız. Bugün hz.Muhammed(sav) karşımızda canlı kanlı olmasa da biz bu ayetlerden ona olan tavrımızın nasıl olması gerektiğini öğrenebiliriz.

Mesela bugün bile bir tartışmada eğer o konuda ayet veya peygamberimizin hadisi varsa ona öncelik vermeliyiz.

Yani sesimizi Kur'an ve peygamberin sesi üzerine yükseltmemeliyiz.

ÇOCUKLAR VE BEBEKLER NEDEN CENNETE GİDİYOR?

iddia: Cennet imtihan hayatımıza göre belirleniyorsa neden imtihanı başlamadan ölen küçük çocuklar veya bebekler cennetlik oluyor? Bu bize haksızlık değil mi?

Dünya imtihanı bildiğimiz sınavlardan biraz farklı. Şöyle ki; normal bir sınavda kağıtlar dağıtılır, öğrenciler sıfır puanla başlar ve soru çözdükçe puanını artırır.

Dünya imtihanını ise şöyle düşünün; aslında doğarken sıfır ile değil temiz ve günahsız olarak 100 puan ile başlıyorsun.

Ve hayatta yaşadıkça yaptığın kötülükler ile puanını düşürüyorsun veya puanını "sadece" koruyorsun.

Yani biz doğarken ana vatanımız zaten cennetti ve biz günahlarla kendimizi kirlettigimiz için cehenneme düşüyoruz.

Ki melekler kadar temiz ve günahsız olan bebeklerin veya çocukların cennete değil de cehenneme gitmesi mantıksız olurdu!

Ayrıca inancımıza göre cennette herkes genç ve aynı yaşta olacak. Ama bazı alimlere göre imtihanı başlamayan çocuklar cennettede çocuk olarak kalacak.

Yani imtihanı kazanmış biri gibi zaten faydalanamıyor cennetten. Cennet ödülleri gibi o da ailesinin bir süsü, neşesi olarak cennette bulunacak.

Çocuk olarak kalacakları görüşüne katılıyorum çünkü bazı ayetlerde cennette "vildan" denilen çocuklardan da bahseder.

ilgili ayetler;

“Cennetliklerin etrafında, ebedî kılınmış vildân (çocuklar) dolaşıp hizmet ederler.” (Vâkıa, 56/17)

“Etraflarında, ebedî kılınmış vildân (çocuklar) hizmet için dolaşır durur. Onları gördüğünde, etrafa saçılmış inciler sanırsın.” (İnsân, 76/19)

Bu ayetlerden yola çıkarak "etrafa saçılmış inciler" dediği kişilerin ölen masum çocuklar olduğu sonucuna varabiliriz.

Ayrıca herşeyden önce iddia sahibine bir sorum var; "bu masum çocuklar ve bebeklerin cennette bulunmasının bize ne zararı var ki bundan rahatsız oluyoruz?"

Sonsuz büyüklükteki cennetten payımız mı eksiliyor? Bize verilecek ödül mü azalıyor? Alacaklarımıza ortak mı oluyorlar? Tabiki Hayır!

Ayetten anladığımız kadarıyla onlar da cennetteki huri ve gılmanlar gibi bizim için bir hizmetçi, neşe kaynağı.

Not: vildan sözcüğü v-l-d kökünden gelip veled sözcüğünün çoguludur. Hem kız hem erkek çocuk için kullanılır.

BOŞLUKLARIN TANRISI (GOD OF THE GAPS)

iddia:İnsanlar bilim yoluyla açıklayamadıkları, yani “boşlukta” kalan olaylar için “Allah’ın işi” demekte, ancak bilim ilerledikçe boşluklar dolmaktadır. Böylece bütün boşluklar dolunca bir ilaha ihtiyaç kalmayacak.

"God of the gaps" olarak bilinen türkçesi boşlukların tanrısı olan argümanın kısaca özeti yukardaki gibi. Peki biz cidden böyle bir  ilaha mı iman ediyoruz?

Tarih boyunca bazı inançlı insanlar bu kolaycı açıklamaya başvurmuş olabilir.Mesela Hipokrat’ın bir yazısında açık ve net bir şekilde gözüküyor.

Hipokrat diyor ki; "insanlar epilepsinin ilahi olduğunu çünkü epilepsiye neden olan şeyle ilgili bir fikre sahip olmadıklarını söylerler.Fakat inanıyorum ki insanlarda epilepsiye neden olan şeyin ne olduğunu bileceğiz. Ve bu anda Onun ilahi olduğuna dair inancımız son bulacak. Ayrıca evrendeki her şey için de."

Bu iddiadaki ana sorun şu ki; "bilimin çalışma alanına girmeyen bir şeyi bilim ile yıkmaya çalışıyorlar"

Bilimsel deneylerden, keşiflerden yola çıkarak bir Tanrı olmadığı sonucuna asla varılamaz. Çünkü bir Tanrı'nın varlığı veya yokluğu bilimin değil felsefenin konusudur.

Yanlış anlaşılmasın, Tanrı ile ilgili felsefik bir argumanda bilimden faydalanabiliriz ama bu bilimin tek başına yeterli olabileceği anlamına gelmez!

Evet, Bilim bazen yavaş bazen dörtnala ama asla geri dönmeyen bir rotada amansız bir yürüyüşe geçti. Fakat bilimin de sınırları belli bir oyun sahası var!

Bilim "nasıl" sorusuna cevap verir ve bir şeyin nasıl oluştuğunu açıklar. Ama bir şeyin nasıl oluştuğunu bilmemiz onun bir tasarımcısı olmadığı anlamına gelmez.

Örneğin bir arabanın çalışma mekanizmasını çözmeniz o arabanın bir mühendisi olmadığı anlamına gelmez. "aa bak motor söyle çalışıyor, enerjiyi şurdan alıyor demek ki mühendis yok" şeklinde bir cümle kurmak ne kadar tutarlı olur?

Aslında aksine bilimin ilerlemesi Allah inancını zayiflatmaz güçlendirir!

Örneğin Newton, evrensel kütle çekim ve hareket kanunlarını ortaya koyarken artık bir Tanrıya ihtiyaç yok demedi aksine Tanrıya olan hayranlığının daha da arttığını söyledi.


Oxford matematik prof. John Lennox: "benim tanrım boşlukları dolduran bir Tanrı değil ve beni tanrıya inanmaya yönlendiren şeyler bilimsel olarak anlayamadığım şeyler değil bilimsel olarak anladığım şeylerdir"

Biyokimyager Michael Behe: Akıllı tasarım bilmediklerimize değil, bildiklerimize, hücrenin içinde son 30 yıldır keşfettiklerimize dayanıyor.

Kopernik: Bilgiyi cehaletten daha makbul gören Tanrı’nın yüce işlerini bilmek O’nun bilgeliğini, gücünü ve ihtişamını kavramak; O’nun yasalarının işleyişini takdir etmek muhakkak güzel bir ibadet biçimidir

Bu iddiayı ortaya atanların diğer bir yanılgısı da "bilimin bir gün boşlukları bitireceği" yanılgısıdır.

Oysa iki tür boşluk vardır; bunlardan biri bilimin doldurduğu bosluktur diğeri ise yine bilimin açıkladıkça ortaya çıkardığı boşluktur. Hatta bilim ilerledikçe ortaya çok daha büyük boşluklar çıkıyor.

Örneğin bilim ile beraber hastalıkların bazı zararlı mikroorganizmalar sonucu ortaya çıktığını keşfettik. Ama bu organizmaları kesfetmemiz bilimde mikrobiyoloji gibi yeni bir dal çıkardı.

Şimdi de mikroorganizmaların özellikleri, birbirleriyle ve canlılarla olan ilişkileri gibi koskoca bir boşluk var karşımızda! Yani görünen o ki bir boşluğu doldurmak baska bir boşluğu doğurur.

Ve evrenin fiziksel-kimyasal açıklamasında boşluklar her zaman olacak. Ayrıca bunun dışında bilimin alanına girmeyen bir çok boşluk da var.

Örneğin ahlak gibi! Bilim bize hidrojen bombasını nasıl üretecegimizi söyleyebilir ama bunun kullanmanın ahlaklı olup olmadığını söylemez!

Peki her şey Allah'ın işi mi? Evet O'ndan habersiz yaprak kıpırdamaz ve biz bu yaprağın "nasıl" kıpırdadığı öğrenmek için elimizden geleni yapacaz!

sonuç olarak; "bilim herşeyi açıklıyor artık Allah'a ihtiyaç yok" iddiası bilimin ve felsefenin çalışma alanını bilmediğiniz anlamına gelir. Ve bu yeterince çürük bir iddia!

Onlar ayaktayken, otururken ve yanları üzerine yatarken Allah’ı anarlar. Göklerin ve yerin yaratılışı üzerinde düşünürler. “Rabbimiz! Bunu boş yere yaratmadın, seni eksikliklerden uzak tutarız. Bizi ateş azabından koru” derler. (Ali imran 191)

Kaynaklar

https://mantiksalteizm.com/bosluklarin-tanrisi-argumanina-cevap/

http://www.metabilgi.org/Metabilgi/AteYan.html

https://rationalwiki.org/wiki/God_of_the_gaps

https://en.m.wikipedia.org/wiki/God_of_the_gaps

http://www.rightreason.org/2010/god-of-the-gaps/

John C. Lennox, God’s Undertaker: Has Science Buried God? (Oxford: Lion, 2007), 43-44.

PEYGAMBER İLE KONUŞMADAN ÖNCE SADAKA VERİN

iddia: mücadele 12 ayetine göre peygamberiniz dini kullanarak milletten para topluyordu.

Önce ilgili ayete bakalım;

Ey iman edenler! Resulle gizlice konuşacağınız zaman, bu gizli konuşmanızdan önce bir sadaka verin! Bu, sizin için daha hayırlı ve daha temizdir. Eğer bu imkânı bulamazsanız bilin ki, Allah Gafûr’dur, Rahîm’dir. (Mücadele Suresi,12)

Ayet cımbızlama tekniğinin en iyi uygulandığı ayetlerden biri ile karşınızdayız
Bu iddiayı çoğu ateist site veya sayfada bulabilirsiniz.

Sadaka verin ayetini cımbızlayıp önümüze sunarlar ama "Sadaka kime verilir" "verilen sadaka kime gidecek" ve "peygamber para karşılığı tebliğ yapar mi" gibi soruların cevabını araştırmazlar.

Niyetleri temiz olmadığı icin bu sorulara kendi uydurdukları cevapları verirler. Peki hadi bakalım işin aslı nedir?

Aynı Kur'an'da sadakanın kime verildiği açıkça geçer, tevbe 60 ayetine gidelim;

Sadakalar, -Allah’tan bir farz olarak- yalnızca fakirler, düşkünler, (zekat) işinde görevli olanlar, kalbleri ısındırılacaklar, köleler, borçlular, Allah yolunda (olanlar) ve yolda kalmış(lar) içindir. Allah bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.(Tevbe Suresi,60)

Dolayısıyla Tevbe suresi  60.ayette buyrulduğu gibi bizler doğruluğumuzu, samimiyetimizi;

fakirlere,miskinlere,yoksullara,işsizlere,o iş üzerine çalışan görevlilere, kalpleri sevgi ile doldurulacak olanlara, özgürlüğe kavuşturulacak olan boyunduruk altındakilere, ağır borç altındakilere, Allah yolundakilere ,yolda kalmışlara ispatlamak durumundayız.

İşte bu yüzden belirtilen kişilere SADAKA vermeliyiz. Ayrıca önemli bir husus daha var, o da ; sahip olduğumuz nimetlerin en iyisini sadaka olarak vermeliyiz.

Peki peygamberler tebliğ karşılığı para alabilir mi?

Bunun için de aşağıdaki ayetlere bakalım;

Ve şehrin en uzak yerinden bir adam koşarak geldi. "Ey kavmim, (size) gönderilmiş olan resûllere tâbî olun!" dedi.Sizden hiçbir ücret istemeyen kimselere uyun, onlar hidayete erdirilmiş kimselerdir.” (yasin 20-21)

...De ki: “Bu tebliğe karşı sizden bir ücret istemiyorum. O (Kur’an), bütün âlemler için ancak bir uyarıdır.”(enam 90)

“Ey kavmim! Buna karşı ben sizden herhangi bir mal da istemiyorum. Benim mükâfatım ancak Allah’a âittir...(Hud 29)

De ki: “Ben buna karşılık sizden dileyen kimsenin, Rabbine giden yolu tutmasından başka herhangi bir ücret istemiyorum.”(Furkan 57)

Gördüğünüz gibi demek ki peygamber sadakayı kendi için de toplamıyor. Peki ateist sayfalar bu ayeti neden göstermiyorlar?

Elinizdeki cımbızı bırakın ve devam edelim;

Peki sadaka vermeyenler ne yapacak? Bunun için de hemen bir sonraki ayetelerine bakalım;

Gizli konuşmanızdan önce, sadakalar vermekten ürperdiniz mi? Çünkü yapmadınız. Allah size tövbe nasip etti. Artık namazı kılın, zekâtı verin, Allah’a ve resulüne itaat edin. Allah, yaptıklarınızdan haberdardır. (Mücadele Suresi,13)

Ayrıca böyle bir davranışta, değişik hikmetlerin olması düşünülebilir. Bunlar:

1. Hz. Peygamber ve onunla konuşmanın kıymetine dikkatleri çekmektir.

2.  sadaka sayesinde, fakirlere pek çok faydalar sağlanmış olur.

3. Lüzumsuz sorulardan dolayı boş yere meşgul edilen Hz. Peygamberin, böylelikle yükü hafifletilmiş oldu.

4. Ulu orta çok soru sormaktan sakındırmaya yönelik dikkatler çekilmiştir.

5. Sorularında samimi olanlarla olmayanlar, münafıklarla, gerçekten inananlar birbirinden ayırdedilmiş oldular.

Sonuç olarak; Gördüğünüz gibi diğer ayetleri de göz önünde bulundurup Kuran'ı bir bütün olarak incelediğimizde bu iddianın samimiyetsiz bir cımbızlama iddiadan başka birsey olmadığını anlarız.

Yalan ve iftiralar ile bir arpa boyu yol alamazsınız, yada neyse biz zaten alıştık yalan ve iftiralara😏

Ey iman edenler! Size bir fasık bir haber getirirse, bilmeyerek bir topluluğa zarar verip yaptığınıza pişman olmamak için o haberin doğruluğunu araştırın.(hucurat 6)

NEDEN BEN PEYGAMBER OLMADIM

iddia: Peygamberler seçilmiş insanlar. İyi, dürüst, merhametli olarak yaratılmışlar zaten ve cennete gidiyorlar.

Öncelikle şunu bilmek gerek; peygamberler, peygamber oldukları için iyi insanlar değiller iyi insanlar oldukları için peygamber seçiliyorlar.

Yani Allah zaten peygamberligi yalancı, zalim, düzenbaz birine vermez.

Onlara bir âyet geldiği zaman, “Allah elçilerine verilenin bir benzeri bize de verilinceye kadar asla inanmayacağız” derler. Allah, elçilik görevini kime vereceğini çok iyi bilir...(enam 124)

Ayrıca peygamberlik öyle herkesin kaldırabileceği bir yük değil. Ateşte İbrahim, hastalıkta Eyüp olmak her yiğidin harcı değil.

Bu büyük insanlar kavimlerini, atalarını karşılarına aldılar. Doğduğun, büyüdüğün şehirden Mekke'den ayrılmak kolay mi sanıyorsun?

Anlamayana anlatmak kolay mı sanıyorsun? En azından yarın bir çık dışarı birilerine Allah'ı, İslam'ı, anlatmayı dene, Evet peygamberler gibi tebliğ yap ve tepkileri gör.

Sanane, sen kimsin, sen mi anlatacaksın diyenler belki hakaret belki küfür belki de dayak..

Herkesin kaldırabilecegi yük bellidir, 50 kilo kaldırabilen adama 500 kilo yüklenmez!

Ki aslında "neden ben peygamber değilim" şeklinde soru soran kişiye  çok kısa ve net bir cevabım var;

Allah'ı, İslam'ı anlatmak için özel bir görev bekleme zaten tebliğ Müslüman olan herkese farz!

Bu dünyada peygamberlerin de senin de asıl amacın peygamberlik yapmak değil Allah rızası olmalı!Yani "peygamber olmayı değil peygamber gibi olmayı iste!"

Allah hepsinden razı olsun!

"YARATICILARIN EN GÜZELİ" NE DEMEK?

iddia: muminun 14 ayetinde Allah'ın "yaratıcıların en güzeli" olduğu geçer. Allah ile birlikte başka yaratıcılar da mı var?

Önce ilgili ayeti bakalım;

Sonra bu az suyu “alaka” hâline getirdik. Alakayı da “mudga” yaptık. Bu “mudga”yı da kemiklere dönüştürdük ve bu kemiklere de et giydirdik. Nihayet onu bambaşka bir yaratık olarak ortaya çıkardık. Yaratanların en güzeli olan Allah’ın şânı ne yücedir! (Muminun 14)

Kur'an'ın çoğu yerinde Allah'ın bir ve tek olduğuna yani tevhid inancına atıf yapılmış iken bu ayetten başka tanrılar da olduğu anlamını çıkarmak fazlasıyla yanlış.

Ayette Allah'ın üstünlüğü başka başka tanrılar ile değil yaratılmışlar ile karşılaştırılıyor.

"halk"/“yaratma” kelimesi Arapça’da yoktan var etmek anlamında kullanıldığı gibi, "güzelce ölçüp biçmek, yapmak, inşa etmek" anlamında da kullanılır.

İkinci anlamıyla yaratma kelimesi hem Allah hem de insanlar için kullanılabilir. Ki bu sözcüğü çoğu zaman Türkçe'de de insanlar için de kullanırız.

"Yaratmak" Allah'ın bir sıfatı. Aynı üstünlük belirtisi Allah'ın başka sıfatları için de yapılmış;

Örneğin;

👉Şüphe yok ki Allah, rızık verenlerin en hayırlısıdır.(hac 58)
👉Sen, merhametlilerin en merhametlisisin dedi.( Araf 151)

Bu ayetlerde de Allah'ın Rezzak, Rahman, Rahim sıfatlarının üstünlüğü anlatılmış.

Ayrıca bu iddiaya ek olarak bazı ateistler bir hikaye uydurmuşlar;

iddia: Aslında İslam çok tanrılı bir dindi daha sonra tek tanrıya dönüştü, bu ayette de Muhammed peygamber bunu açıkça itiraf ediyor.

Bu iddia da çok çürük bir iddia! Allah'ın bir ve tek olduğunu bildiren ihlas suresinin iniş sırasına bakmamız yeterli. ihlas suresinin iniş sırası 22 iken muminun suresinin sırası 74!

Ayrıca başlarda çok tanrıcılık olsaydı Kuran'da önceki peygamberler de politeist(çok tanrıcı) olarak anlatılmalıydı. Veya buna dair elimize geçen birkaç rivayet olması lazımdı.

Not: Daha birçok ayette Allahın bir ve tek olduğuna deginilir. En bilineni ihlas suresi olduğu için onu örnek verdik.

ihlas suresi;

Rahmân ve Rahîm olan Allah’ın adıyla.
1- De ki: O Allah birdir.
2- Allah sameddir (her şey O’na muhtaç, O kimseye muhtaç değil)
3-O doğmamış ve doğrulmamıştır.
4- Ve hiçbir şey O’nun dengi değildir

HER CANLI ÇİFT Mİ YARATILDI?

iddia: Zariyat suresinin 49. ayetinde her CANLInın çiftler halinde yaratıldığı söyleniyor. Oysa eşeysiz üreyen bakteri çeşitleri de var. Bu ayet bilimle çelişmiyor mu?

 ilgili ayete bakalım;

Düşünüp ibret alırsınız diye her şeyden çiftler yarattık." (Zariyat, 51/49)

Belki bilerek çarpıtma, belki dikkatsizlik, belki de bir çeşit mandella etkisi ama ayette kesinlikle "canlı" sözcüğü geçmiyor!

Mandela etkisi: insanların büyük bir kısmının, bir konu üzerinde aynı hatalı/gerçek olmayan bilgiye sahip olması durumu. Bir çeşit yanılsama.

Ayetin detaylı açıklaması şu şekildedir;

Vemin kulli şey-in ḣalaknâ zevceyni le’allekum teżekkerûn(e)

1.         ve        : ve
2.         min kulli şey’in: herşeyden
3.         halaknâ    : biz yarattık
4.         zevceynî    : ikili, çift
5.         lealle-kum   : umulur ki böylece siz
6.         tezekkerûne   : tezekkür edersiniz, öğüt alır düşünürsünüz

Ayette "her canlı" demez "her şey" der. Canlıyı arapçada ifade eden kelime ”hayyin” dir. Ve bu ayetin arapçasında böyle bir kelime geçmez.

Not: Türkçedeki  ”hayat” kelimesi Arapça kökenli bir kelimedir ve hayyin kökünden gelmektedir.

Tabi çift sözcüğünü parantez içinde erkek-dişi şeklinde açıklayan 2-3 tefsirci var. Ki ayetin bu şekilde hatalı anlaşılmasında maalesef onların da payı var. Oysa çift denilince akla sadece erkek ve dişi gelmez.

Peki çiftten kasıt ne olabilir?

Müfessirler “her şeyden çift çift yaratma”nın anlamını açıklarken daha çok;

gece-gündüz, erkek-dişi, yer-gök, insan-cin, iman-küfür, ay-güneş yeryüzü-gökyüzü, aydınlıkla karanlık, düzlükle dağlık, cinlerle insanlar, hayırla şer, kötüyle iyi, doğruyla yanlış, haramla helal, çirkinle güzel, artı-eksi yük,  itme-çekme gibi karşıtlık örnekleri üzerinde durmuşlardır.

Ayette kısaca "min kulli şey’in" yani "herşeyden" diyor! Peki herşeyden kasıt neden madde olmasın?

1928 yılında fizikçi Paul Dirac, görelilik kuramını kuantum fiziğiyle uyumlu hale getirebilmek için bir düzenleme yapmış ve elektronların davranışını açıkladığı ünlü Dirac denklemini oluşturmuştu.

Denklemin daha geniş çapta yorumlanmaya başlanmasıyla, her bir elektronun, aynı kütle değeri fakat karşıt yükte bir ikizinin olduğu anlaşıldı. Bu anti-parçacığa pozitron adı verildi.

Son yüzyılın en önemli keşiflerinden birini yaratan Dirac denklemiyle birlikte, anti madde gerçeği de doğmuş oldu.

Pozitron adı verilen anti-elektron ilk kez yine aynı yıl 1932′de kozmik ışınlarda gözlendi. Buna göre doğadaki her temel parçacığa eşlik eden bir anti-parçacık bulunmaktadır.

Bu buluşa göre; Her temel parçacık için, onunla aynı kütle ve spine sahip fakat zıt yüklü bir parçacık vardır. Ve tıpkı elektron, proton ve nötronların maddeyi oluşturuyor olması gibi, anti-parçacıklar da anti maddeyi meydana getiriyorlar.

Peki Allah o zamanda neden dolaylı olarak antimaddeye değinsin?

Açıkçası "herşeyden çift yarattık" cümlesinden kastın iyi-kötü,
gece-gündüz gibi o zamanda da bilinen zıtlıkların kastedildigi daha mantıklı geliyordu bana.

Şöyle diyeyim; örneğin o dönemde bilinmeyen antimaddeye değinmenin sahabelere ne faydası var? Yada mesela hz.Ali bu ayetten nasıl bir ders çıkaracak?

Bu soruları kendime sorduğumda karşıma  Yasin 36 ayeti çıktı;

Yerin bitirdiği şeylerden, insanların kendilerinden ve (daha) BİLEMEDİKLERİ (nice) şeylerden, bütün çiftleri yaratanın şanı yücedir.(Yasin 36)

Ayette önce yerden bitenler der ki bundan kasıt topraktan yetişen bitkidir. Sonra insanların çift olduğunu söyler. Daha sonra ise açıkça o dönemde bilinmeyen başka çiftler olduğu da geçer.

Bu bilinmeyen şeyler antimadde olabilir. Yani Allah ayette "çift yaratma" cümlesi ile hem bilinen gece-gündüz gibi zıtlıkları hem de bilinmeyen anti parçacığı kastetmiş olabilir.

Böylece ayeti okuyan kişi kendi dönemine göre payını almış olur! Ayrıca ayette bilimsel bir işaret daha var;

Bitkilerden de bazı çiftler olduğunu söylemiş yasin 36 ayetinde. Hatta Taha 53 ayetinde daha açık bir şekilde değinir;

“Rabbim, yeryüzünü size beşik yapan, orada size yollar açan ve size gökten yağmur indirendir.” Böylece onunla sizin için yerden türlü türlü bitkileri çift çift çıkardık.(taha 53)

Modern botanik bilimi ile bitkilerde de erkek ve dişi hücreler bulunduğunu biliyoruz.

Olgunlaşan erkek organdan dağılan çiçek tozlarının (polenlerin), çeşitli vasıtalarla dişi organın tepeciği üzerine gelmesine tozlaşma denir.

O dönemde bitkilerin çift cinsiyetli olduğu biliniyor muydu?

Babil ve Asurlular zamanında hurma ağaçlarının ayrı eşeyli olduğunu biliniyordu şeklinde kaynağı sağlam olmayan bir iddia var. Hatta o dönemde Arapların da bunu bildiğini iddia ediyorlar.

Diyelim doğru olsun; peki peygamber neden türlü türlü bitkilerin çift olduğunu iddia etsin? Sadece hurma üzerinden bu iddiayı ortaya atmak ne kadar mantıklı?

Babil ve Asurlardan kalma bir çok yanlış ve doğru bilgi var. Peki peygamber o kadar yanlış bilgi içerisinden nasıl oldu da bu doğru bilgiyi ayıkladı?

Peygamberin modern bilgiye sahip bir bilimadamı olduğunu mu iddia edeceksin?

Sonuç olarak; iddia edilen ayette "canlı" sözcüğü değil "herşey" sözcüğü geçiyor. Ayrıca ayetlerde antimadde, bitkilerde çift cinsiyet gibi bilimsel işaretler de mevcut!

ATEİZMDE KANIT YÜKÜMLÜLÜĞÜ

iddia: Bir şeyin yokluğu değil varlığı kanıtlanır. Allah'ın var olduğunu iddia eden sizsiniz bu yüzden sizin kanıt sunmanız lazım.

Ateistlerden çokça duyduğumuz bir savunma şekli ama baştan söyleyeyim felsefe kıtlığından doğan geçersiz bir iddia bu.

Öncelikle şunu belirtmekte fayda var; günümüz ateistleri kanıt yükümlülüğünden kaçmak için çoğu zaman agnostisizm postuna bürünür.

"Varlığına yeterli kanıt göremiyorum o yüzden inanmıyorum" şeklindeki aforizma tam bir safsata!

Çünkü Carl Sagan'ın dediği gibi "kanıtın yokluğu yokluğun kanıtı değildir" .

Şöyle bir cümle kurulabilir;  "varlığına yeterli kanıt göremiyorum o yüzden var olup olmadığını bilmiyorum" . Ki bu savunma cümlesinin sahibi agnostiklerdir ve geçerli bir savunma!

Ayrıca George H. Smith ateizmi "zayıf(negatif) ateizm" ve "güçlü(pozitif) ateizm" olarak ikiye ayırdı. Ki bu da kanıt yükümlülüğünden kaçmanın başka bir yolu!

Zayıf ateizmi; "varolduğuna dair hiçbir gerekçe bulunmadığı gerekçesiyle Tanrı'yı reddetmek" olarak tanımladılar. Açıkçası negatif ateizme yeni tanım bulmayı bırakın ateizmi bu şekilde ikiye ayırmak bile hatalı olur.

Tabi ateist arkadaş size söyle bir itirazda bulunabilir; "“Kanıtın yokluğu, yokluğun kanıtı değildir; ancak varlığın kanıtı hiç değildir!”

Evet doğru, Allah inancı olan biri de "Allah'ın yokluğuna kanıt yok o yüzden Allah var" şeklinde bir iddia öne süremez ki sürmüyor zaten.

Böyle bir iddiada bulunan kisi felsefede Argumentum ad ignorantiam yani cehalet safsatasına düşmüş olur. Ki ben buraya kadar ateistlerin agnostizm iddialarını çaldığını anlattım.

Cehalete başvurma safsatası: bir iddianın aksi ispatlanamadığı için o iddianın doğru olduğunun savunulmasıdır.

Allah'ın varlığına inanan biri iddiasını zaten kelam, modal, teleolojik, ahlak vb. argumanlar ile anlatıyor. Ki bence kanıt yükümlülüğü önce "var" diyen teist kişiye aittir.

Felsefede "Reductio ad absurdum" denilen yani "Olmayana ergi" yöntemi kullanılır. Peki ne için kullanılır bu yöntem?

Bu yönteme göre bir önermenin reddedilmesi ile oluşan saçma sonuçları göstererek doğruluğunu kanıtlama yada bir önermenin kabul edilmesi ile oluşan saçma sonuçları göstererek yanlışlığı da kanıtlanabilir.

Yani bir ateist de ki ateist olduğunu iddia ediyorsa Tanrı fikrinin yanlış olduğuna dair argümanlar sunmalı.

Ki hiç bir şey bilmiyorsanız bile size kısaca şöyle izah edeyim;

Bir tv programına katıldınız ve sunucu size "sizce uzaylılar var mı" şeklinde bir soru yöneltti. Soruya "var" cevabını verirseniz sunucu "neden" diye sorar. "Yok" derseniz yine "neden" sorusu gelir ardından.

"Bilmiyorum" derseniz "neden" sorusu gelmez. Eğer neden sorusuna maruz kalıyorsanız bu cevabınızın açıklama gerektirecek bir cevap olduğu anlamına gelir.

Yani "yok" demenize rağmen kanıt istenir! Bir şeye var demek de yok demek de güçlü bir iddiadır.

Şimdi de filozof görüşlerine bakalım;

Ateist filozof Austin Dacey : “ Bir kimse negatifi ispatlayamaz diye, tanrının var olmadığını iddia etmenin aptalca olduğunu düşünebilrsiniz. Ancak aslında birşeyin varolmadığını göstermenin bir sürü yolu vardır.

Filozof William L.Craig: “ Ateizm, tanrının var olmadığını iddia eden düşünce ile, Teizm, tanrının var olduğunu iddia eden düşünce arasında iddia olarak hiçbir fark yoktur. İkisinin iddia ağırlığı aynıdır.

Bu nedenden dolayı ateist kendi görüşünü rasyonel olarak savunacaksa “Tanrının varlığı ile ilgili geçerli kanıt yoktur” demekten fazlasını yapmalı.

Tabi bizim ateist, Dawkins'ın kitaplarını okumuş ve şöyle bir soru yöneltecek; Mars ve Dünya arasındaki bir yörüngede bir çaydanlık olmadığını kanıtlayabilir misin?

Not: "Göksel çaydanlık" adlı bu analojinin asıl sahibi filozof Bertrand Russell!

O yörüngede çaydanlık olmadığını öğrenmek için bir uzay aracı gönderebiliriz. Ama Russel iddiasının devamında bu çaydanlığın teleskoplar ile gözlemlenemeyecek kadar küçük olduğunu söylüyor.

O zaman da o yörüngeye çaydanlık göndermek için daha önce herhangi bir ülkenin girişimi olup olmadığına bakabiliriz.

Ki böyle bir girişimde bulunacak kadar gereksiz işlerle uğraşan bir ülke yoktur herhalde.


Ayrıca yörüngede çaydanlık olduğunu iddia eden Russell iddiasını herhangi sağlam bir temele de dayandırmıyor. Oysa bir Tanrı olduğuna inanan kişiler var olduğuna dair felsefik argümanlar öne sürüyor.


Kusura bakmayın ama spagetti canavarı, pembe at, çaydanlık, superman gibi örnekler ile kurtulamazsınız.

Örneğin ben geçenlerde çok tanrıcılığın olmadığını iddia etmiş ve bunu bigbang tekilligi, kelebek etkisi, düzensizlik vb. örneklerle ile destekledim.

"Çok tanrıcılığa inanmıyorum ve bunu kanıtlamak zorunda değilim" demedim.

O yüzden siz de "kanıtlamak zorunda değilim" ezberini bırakıp ve dinlere saldırmak ile ateizmin savunulamayacağını anlayıp ortaya argümanlar koyarsanız iyi olur.

Ayrıca argümanlarınız "bebekler, kadınlar tecavüze uğruyor o yüzden Allah yok" şeklinde düşük seviyede olmazsa sevinirim!

Ki Tanrı kavramının bilim değil de felsefe konusu olduğunu "bilim herşeyi açıklıyor" gibi saçmalıkların geçersiz olduğunu özellikle öğrenin!

Kaynaklar

http://alfa-sorgulama.blogspot.com/2013/06/felsefe-ve-tanrnn-yoklugu.html?m=1

https://www.dmy.info/olmayana-ergi/

https://tr.m.wikipedia.org/wiki/Russell%27in_çaydanlığı

https://tr.m.wikipedia.org/wiki/Reductio_ad_absurdum



NEDEN TEK İLAH?


Hangi din doğru tartışmalarında gelmiş geçmiş bütün ölü ve yaşayan dinler hakkında detaylı bir bilgiye sahip olmak,  (siz de kabul edersiniz ki) imkansız gibi bir şey.

Ayrıca özellikle deistlerin sorduğu "Kendi dininin dogru olduğunu nerden biliyorsun diğer bütün dinleri araştırdın mı" sorusu var!

Ben de onlara diyorum ki "dünyadaki yaşayan ve ölü olan bütün dinleri araştıran, bilen bir kişi gösterin bana ikincisi ben olurum!"

Bu iddiamda hiçbir zaman kaybetmem!

Ki bu kanıt esnasında dinleri öğrendiğim için otomatikmen bütün dinleri bilen ikinci kişi olurum😌

Ayrıca bu iddia aynı şekilde soran kişi için de geçerli; kendisi acaba bütün dinleri araştırıp da mı hepsinin yalan olduğu sonucuna vardı?

Neyse pek mantıklı bir itirazda bulunmadığını ikimiz de biliyoruz. O yüzden konuya giriş yapalımBütün dinleri tek tek elekten geçirmek zor olduğu için mantık, felsefe ve biraz da bilimden faydalanarak çelişkileri ortaya koyup bazı genel elemeler yapabiliriz.
Bu elemelerden biri de "çok tanrılı dinlerin mantıksızlığı" oldugu bariz bir gerçektir! Peki neden çok tanrılı(politeizm) dinler mantıksız?

Bu mantıksızlığın birçok nedeni var. Sınırlı açıklamaya sahip olduğumuz için bu paylaşımda birkaç tanesine değinelim;

1) Kelebek etkisi

Kelebek etkisi, bir sistemin başlangıç verilerindeki küçük değişikliklerin büyük ve öngörülemez sonuçlar doğurabilmesine verilen addır.

Not:Edward N. Lorenz'in çalışmalarından biri olan Kaos Teorisi ile ilgilidir.

Kelebek etkisine bilinen bir örnek verelim; Amazon Ormanları'nda bir kelebeğin kanat çırpması, ABD'de fırtına kopmasına neden olabilir.

Yani evrende bağımsız olduğunu düşündüğümüz sistemler aslında dişli çarklar gibi birbirine bağlı ve birbirini etkiliyor.İşte bu yüzden bu sistemlerin farklı tanrılar tarafından yönetildigi fikri de saçma olur!

Örneğin fırtına tanrısı dolaylı olarak denizi de etkiler ki Fırtına tanrısı bu şekilde Su tanrısının sınırlarını ihlal etmiş olur.Böylece farklı iradelere sahip tanrılar "sadece kendi alanı" ile ilgilenir inancının pek mümkün olmadığı ortada.

2) Bigbang-Tekillik

Bundan tahmini 13,7 milyar yıl geriye gidelim; Evrenin başlangıcında çok tanrılı batıl dinlerin vasıflandırdıkları tanrı isimleri olan  kara, deniz, hava, savaş, barış vs. hiç biri yoktu.

Peki çok tanrılı dinlerde evrenin doğumunu başlatan bunlardan hangisiydi? Yoksa ayrıca "bigbang tanrısı" da mı vardı?

3)hassas ayar ve sabitler

Yine ayrıca fizikteki hassas ayarlara, sabit sayılara baktığımızda bunların tek elden çıkması gerektiği sonucuna varırız.

Peki politeizmin henoteizm kısmında da sorun var mı?👉

Henoteizm: politeizm gibi çok tanrılı olmasının yanında diğer tanrıları yöneten bir "baş tanrı" inancı mevcuttur.Örneğin eski Mısır'da Amon, eski Yunanistan'da Zeus baş tanrıydı.

Tabi henoteist bir din olması bile sorunları bitirmiyor! Örneğin
Bir baş tanrı olsa bile bunun yanında iradesi ve kendi alanında sonsuz gücü olan tanrı grubu da mevcut!

4)irade ve güç

İrade sahibi tanrılar arasında savaş, kargaşa kaçınılmaz olur. Ki bu sorun da evrenin işleyişini, yasalarını sıkıntıya sokar.
Yüce kitabımız Kur'an da bu soruna değinir;

“Eğer her ikisinde (gökte ve yerde) Allah’ın dışında ilahlar olsaydı, elbette, ikisi de bozulup gitmişti. Arşın Rabbi olan Allah onların nitelendirdikleri şeylerden yücedir.” (Enbiya suresi 22)

5)Tanrının sınırlı olması

Örneğin savaş tanrısının denizlerle ilgili konularda gücü ve bilgisi yoksa yada bu konuya karışma yetkisi yoksa bu onu sınırlı bir varlık yapmaz mı? Böyle bir anlayış Tanrı kavramı ile bağdaşabilir mi?
Politeist dinlerin sorunlu olduğuna dair bu ve buna benzer birçok örnek daha verilebilir. Şimdilik sanırım bu kadarı yeterli.

Son olarak bu konuyla ilgili ayetlere bakalım;

“Allah asla herhangi bir çocuk edinmemiştir; onunla birlikte başka bir ilah da yoktur. Aksi halde her bir ilah kendi yarattığını kendinden yana çeker, böylece biri diğerine üstünlük kurmaya kalkardı. Allah onların tavsif ve tasavvur ettiklerinin çok ötesinde, aşkın ve uludur.” (Müminun suresi 91)

“De ki: “Eğer iddia ettikleri gibi onunla birlikte başka ilahlar olmuş olsaydı, onlar da otorite sahibine (yakın olmak ya da ona galip gelmek için) elbet bir yol bulmaya çabalarlardı.” (İsra suresi 42)
KURANDA NEDEN KORKU VE TEHDİT VAR

iddia: Kur'anda cehennem, ateş, azap, ceza şeklinde yüzlerce korku ve tehdit ayeti var. İnsanlar korkutarak bir şeylere inandırmak mantıklı mi?

Ateist arkadaş turuncu fosforlu kalemini eline aldı ve bazı ayetleri kırpmaya başladı. Cehennemden bahseden bütün ayetleri topladı, kahvesinden bir yudum aldı ve "Allah beni tehdit ediyor" dedi.

Oysa bir o kadar da cennet ayetleri vardı. Ödül ve ceza ayetlerinin iç içe girmiş olduğu bir kitapta birinin üstünü çizerken diğerinin altını çizmek pek sağlıklı bir eleştiri olmasa gerek!

İlk uyarımızı yaptığımıza göre artık asıl konuya geçelim👉

Neden korku ayetleri var?

Insanlar için belirli motive edici şeyler (motivatörler) vardır. Bunlardan biriside korkudur.

Coğunlukla insanları bir eylemden alıykoymak için veya aksine o eylemi yaptırmak için onlara karşı korkutma yöntemi kullanılır, bu da genellikle sonuçları göstererek olur.

Evet, davranışçı psikolojinin temel ilkesi; "Davranışı belirleyen sonuçtur"

Bu ilkeye göre ortaya çıkması istenilen davranış için ödül, istenmeyen davranış için ceza sistemi oluşturulmalı.

Gelmiş geçmiş bütün hukuk sistemlerinin temelini oluşturan bir mekanizmadan bahsediyoruz aslında!Slogan açık; "Şunu yaparsan şu olur bunu yaparsan bu olur"

Peki örneğin hukuk sisteminin amacı bizi tehdit etmek mi?

Hukuk’ta ki ceza sisteminin amaçlarından biriside, insanların bir suçu işlemelerini önlemek ve toplumsal düzeni sağlamaktır.

Belirli bir suçun cezasını gösterip onları korkutarak, alıkoymaya çalışılır. Ve bu ödül/ceza sisteminin işe yaradığını görmek için araştırma yapmanıza bile gerek yok.

 İnsan psikolojisine en uygun sistemin ödül/ceza sistemi olduğu bir gerçektir. Günlük hayatta da buna benzer bir çok koşul ile karşı karşıya kalırız;

*elektrik faturanı ödemezsen elektriğin kesilir

*sigara içersen sağlığın bozulur

*faul yaparsan oyundan atılırsın

*cinayet işlersen tutuklanırsın

*telefonu kırarsan parasını ödersin

*elini sobanın üstüne koyarsan yanarsın

*devamsızlık yaparsan sınıfta kalırsın

Bunlara "işin sonucunu açıklama" denir. Ve Kuran'ın yaptığı tek şey gerçekleri açıklamak! Peki mesela doktorun seni sigaraya karşı uyardığında "doktorum beni tehdit ediyor" diyor musun?

Ki doğanın kendisi bile bizi tehdit eder; ateş yakar, su boğar, taş yaralar...

İnsan, "hemen hemen" birçok davranışa karşı koşullandırılabilir bir organizmadır. Ve bu tür ceza yasaları da olmak zorunda çünkü bununla terbiye oluyoruz maalesef!

En basitinden hukukta ceza sistemi kalksa sabah güneşi doğar doğmaz ceylan kaçar aslan kovalar misali birbirimizin etini yeriz!

Hayat İncil'deki "Tanrıyı sev, hayat güzel, sağa tokat atsa solu çevir, sevgiyle sarılın" demek kadar basit değil daha doğrusu gerçekçi değil.

Bakın Tevrat'ı okuyanlar bilir çok sert bir kitaptır, çok ağır cezalar geçer içinde ama açıkçası İncil'den daha gerçekçi gelir bana! 

Ayrıca Kuran'da asıl motivatör korku veya ödül de değil! Şu ayet ile cevap vereyim;

Allah, mü’min erkeklere ve mü’min kadınlara, ebedî olarak kalacakları, içinden ırmaklar akan cennetler ve Adn cennetlerinde çok güzel köşkler va’detti. Allah’ın rızası ise, bunların hepsinden daha büyüktür. İşte bu büyük başarıdır.(tevbe 72)

Ayrıca ödül ve ceza sisteminin birlikte ne kadar etkili olduğu anlamak için bilimadamlarının okullarda aşı ile ilgili yaptığı şu deneye bakalım;

Bir okula “Aşı olunmadığı takdir başınıza neler gelecek” diye sadece korkutmaya dayalı yazılar asılıyor, başka bir okulda ise aşının faydaları ile ilgili yazılar asılıyor.

Ama her iki okulda da aşı olamaya gidenlerin oranı %2-3 civarında oluyor.

Daha sonra başka bir okula gidip “Aşı olunmadığında hem korkutma hem ödüllendirme tarzı yazılar asılıyor ve o okulda aşı olmaya giden kişi oranı yüzdesi ciddi oranda artış gösteriyor.

Deneyden çıkan sonuç ise, insan doğasına en uygun ve insanı en yararlı harekete geçirecek hitabet şekli hem korkutucu hem de sevdirici tarafları söylemek olduğu anlaşılıyor.

şimdi soruyoruz: Siz kötü sonucu göstererek insanları caydırmaya çalışınca iyi oluyor da Allah kötü sonucu göstererek insanları caydırmaya çalışınca mı kötü oluyor?

Sonuç; insan psikolojisi ödüle ne kadar duyarlı ise cezaya da o kadar duyarlıdır. Bu yüzden ödül ayetleri gibi ceza ayetlerinin de bolca olmasında anormal bir durum yok.

Ve Allah bir işin sonucunu açıklamak ile sadece bir gerçeği haber veriyor!

 kaynaklar

(1): Temel Hukuk(Basisboek recht), Lydia Janssen, Sayfa: 102

https://makaleci.com/kuranda-neden-korkutma-ve-tehdit-var.html

http://muslimvilla.smfforfree.com/index.php?topic=1581.0;wap2

https://www.guncelpsikoloji.net/m/ogrenme-psikolojisi/davranisci-kuram-davraniscilik-nedir-h6433.html

ATEİZM İNANÇ MIDIR?

Ateizm inanç mıdır?🤔Açıkçası yakın zamana kadar ben de bu konuda kararsızdım. Daha doğrusu pek umursamamıştım, inanç olup olmaması çok da önemli değil benim için.

Ama ateistler genel olarak inanç sözcüğünü pek sevmezler. İnanca olan bu tepkide kesinlikle günümüz ateizmin temsilcisi konumunda olan militan ateizm akımının etkisi var.

Ve ateizmi "tanrının yokluğuna inanmak" değil de "tanrının varlığına inanmamak" olarak tanımlarlar.

Peki bu tanım doğru mu? Hiç bu tanım üzerine düşündük mü?

Açıkçası bu tanımın bazı sıkıntılı tarafları olduğu için doğru olduğunu düşünmüyorum. Yani ateizmin inançsızlık değil de inanç olarak tanımlanması daha doğru olur.

Peki neden inanç tanımı daha doğru?

1) Eğer ateizmi "tanrı varlığının yokluğu" veya "Tanrı varlığına inanmamak" olarak tanımlarsanız o zaman cansız maddelere, hayvanlara, bitkilere de ateist demeniz lazım.

Çünkü sandalyede de herhangi bir Tanrı inancı mevcut değil. Peki siz, sandalyenin ateist olduğunu iddia edebilir misiniz? Tabiki de Hayır!

2) Yine eğer ateizmi "Tanrı inancının yokluğu" olarak tanımlarsanız agnostizm ve ateizm arasındaki farkı reddetmeniz lazım.

Çünkü Agnostikler için “Tanrı’ya inanıyor” diyemeyiz. Öyle olsaydı onları teist yada deist olarak nitelememiz gerekirdi.

"Teist değil" anlamında kullanılan "nonteizm" hem agnostizmi hem de ateizmi kapsar.

"Tanrı varlığına inanmamak" tanımı nonteizm için kısmen geçerli olsa da (ki yine de eksik kalır) ama sadece ateizm için kullanmak kesinlikle yanlış olur.

Ki bu tanım yanlışlığının farkına varan bazı ateistler agnostizm, deizm, panteizm gibi görüşleri yok sayar onları da ateizm olarak görür.

3) Ateizm ortaya bir duruş koyar, bir eylem var! Ki mesela ateizm yanlış veya doğru olabilir değil mi? Örneğin eğer bir Tanrı varsa ateizm yanlış yada bir Tanrı yoksa ateizm doğru olur.

Bir şeyin doğrulanması veya yanlışlanması için doğruluk değeri alabilecek en az bir önermeyi içermesi gerekir.

Oysa hiçbir konuda inanç sahibi olmayan birinin herhangi bir konuda yanılıyor olması mümkün değildir.

Ateizm yanılma ihtimali içerdiği için inançsızlık olarak tanımlanamaz!

4) Ateizm "neden' sorusuna maruz kalır! Bir teiste de ateiste de "neden görüşün bu" şeklinde bir soru yönetilebilir.

Bilinemez diyen güçlü agnostiğe de neden sorusu yöneltilebilir çünkü o da bir teist ve ateist gibi ortaya bir iddia koyuyor. "Neden bilinemez" "neden böyle inanıyorsun" diye sorarız.

Oysa hiçbir inanç hakkında fikri olmayan gerçek "inançsız" birini sorgulayamazsınız, ona neden sorusunu yöneltemezsiniz. Çünkü en basit anlamı ile bilmiyor.Hatta sudan çıkmış balık gibi neyi bilmediğini bile bilmiyor olmalı.

Ateizme neden sorusu yöneltilebildigi için ateizmi inançsızlık olarak tanımlamak pek doğru sayılmaz.

Peki "bilmiyorum" görüşündeki " zayıf agnostizm inançsızlık mıdır?

Tam değil hala bazı eksiklikler var gibi.
Inançsızlık sayılır mı emin değilim ama felsefik görüşler içinde inancsızlığa en yakın görüş olduğunu söyleyebilirim. Yani kesinlikle inançsızlık sıfatını ateizmden daha fazla hakediyor.

Not: son zamanlarda bazı ateistler ateizmi "tanrı olmadığını bilmek" olarak da tanımlıyor.

Dikkat edin "inanmak" fiilini kullanmaktan çekinirler bunun yerine "bilmek" fiilini kullanıyorlar

Peki inançsız sıfatı kim için kullanılır? Neye inançsız diyebiliriz?

Hayvan, bitki ve cansız maddeleri saymazsak inançsız sıfatı için aklıma ilk gelen grup İslam literatüründe "fetret ehli" dediğimiz kişiler.

Tabi bunların sadece İslam'ı değil hiçbir inancı duymamış olması gerekir. Hiçbir din, inanç ve Tanrı hakkında bilgisi olmayan kişilerin inançsız tanımına en doğru şekilde uyan kişiler olduğunu düşünüyorum.

Çünkü bunların ortada hiçbir iddiası, duruşu, fikri yok. Hatta bilmiyorum demenin ötesinde bir bilinmezlik var bu grupta. "Neden bilmiyorsun" sorusuna bile bilmiyorum cevabını verirler.

Ve bu grubu hiçbir şekilde sorgulayamaz, elestiremez ve yanlışlayamazsın! Çünkü adamların herhangi bir tepkisi yok.

Peki ateizm din midir?

Atenizm kesinlikle bir dindir!🙂 "hoayda ateizmi din sanıyor" demeyin yazıyı bir daha okuyun.

Atenizm: MÖ 14. yüzyılda Firavun IV. Amenhotep tarafından başlatılan vs Mısır'ın resmi dini olması planlanan tek tanrılı bir dindi.

Ateizm ise bir din değildir. Din olmamasının nedeni bir Tanrı inancı olmaması değil çünkü Konfüçyanizm, Taoizm gibi bazı gruplarda da tanrı inancı olmamasına rağmen din sayılır. Bir din için Tanrı inancı şart değil!

Din kavramı Encyclopedia.com'da şöyle tanımlanır:

"Din, üyelerine bir bağlılık amacı, bireylerin eylemlerinin kişisel ve sosyal sonuçlarını yargılayabilecekleri bir davranış kuralları bütünü ve bireylerin gruplarını ve evreni açıklayabilecekleri bir düşünce çerçevesi, his ve eylem sistemidir." Ayrıca genellikle doğaüstü, kutsal ve ahlaki öğeleri barındırır.

Ateistler için bu tür ortak bir çatı geçerli olmadığı için din kabul edilemez!

Sonuç olarak; inanç konusunda araştırmalarımdan öğrendiklerim ve akıl yürütmelerim bu şekilde!

KURANDA MERYEMLER KARIŞTIRILDI MI


 “Ey Harun’un kız kardeşi, senin baban kötü bir kişi değildi ve annen de azgın, utanmaz (bir kadın) değildi.”(Meryem Suresi, 28)

iddia: ayette hz.Meryem için "ey Harun'un kız kardeşi olarak" bahsedilmekte. Kur'an'ı yazan kişi hz.İsa'nın annesi Meryem ile hz.Musa'nın ve hz.Harun'un kızkardeşi olan Meryemi karıştırmış.

Peki hz.Harun ve hz.Musa'nın Meryem adında kız kardeşleri var mı?

Kur'an kasas(11-13) ayetlerinde anlatılan olaya göre İsmi geçmese de bir ablaları olduğu anlaşılıyor. Meryem ismi ise Tevrat Mısırdan Çıkış bab: 15;20'de "Harun'un kız kardeşi peygamber Miryam telifini eline aldı, bütün kadınlar teflerle  oynayarak onu izlediler." şeklinde geçiyor.

Peki Kur'an ayetinde geçen Meryem'in hz.Musa'nın kardeşi Meryem ile alakası var mı?

Sahabeden Müğîre b. Şube anlatıyor:
Hz. Peygamber (asm) beni, Necran halkına gönderdi. Onlar bana; "Gerçekten siz Kur’an’da 'Ey Harun’un kız kardeşi!' diye bir ayet okuyorsunuz değil mi?” (bir diğer rivayette “Peygamberiniz Meryem Harun’un kız kardeşidir, diyormuş, doğru mu?” diye sordular. Ben de “Evet” dedim. Onlar, “Herhalde, Hz. İsa ile Hz Musa arasında ne kadar zaman geçtiğini de biliyorsunuz..” dediler. Ben Reslullah’(a.s.m)’ın yanına döndüğümde bunu kendisine anlattım. “Deseydin; Onlar daha önceki peygamberlerin ve salih kimselerin ismini kullanıyorlardı...” diye buyurdu.(bk. Taberî, İbn Aşur, Meryem, 27-28. ayetlerin tefsiri).

Gördüğünüz gibi burada "Harun'un kız kardeşi" sözünden maksat Meryem'in o aileden gelmiş olduğunu vurgulamaktır. Bu ifade ile şerefli bir soydan gelen Meryem'i soyuna asla yakışmaz bir iş ile suçlayıp mahçup etmek istemişler. Yani Kur'an'da geçen kişinin hz.Harun'un özkardesi olan Meryem ile alakası yok. İsim benzerliği sadece ki hz.Musa'nın öz kardeşinin isminin Meryem olduğu Kur'an kaynaklı değil Yahudi kaynaklı.

Basit bir örnek vermek gerekirse; nitekim konuşmacı veya kumandan dinleyicileri etkilemek için "ey Fatih'in torunları Yavuz'un çocukları" diye hitap eder. Oysa dinleyiciler ne Fatih'in torunu ne de Yavuz'un çocuğudur. Fakat bu hitap dinleyicilerin Fatih'in ve Yavuz'un neslinden geldiğini belirtir.

Kureyş'te Haşimoğulları vardı. Bu kabileden birisi yanlış bir şey yaptığında "Ey Haşimoğlu, bu yanlışı sen nasıl yaparsın." gibi bir söz söylense, bu o kişinin gerçek anlamda Haşim ismindeki soy büyüğünün oğlu olduğunu göstermeyip, o soyun bir ferdi olduğuna kinaye olarak söylenmiş olur. (bk. Razî, Meryem, 27-28. ayetlerin tefsiri)

Nitekim: Hz. Safiyye, bazı kadınların kendisine “Yahudi kızı Yahudi!” dediklerini şikâyet edince Hz. peygamber (asm) şöyle buyurmuştu:
“Sen niçin onlara: “Oh ya, Harun babam, Mûsâ amcam, Muhammed eşim oluyor, daha ne isterim!” deseydin ya!”(Tirmizî, Menâkıb 63; Hâkim, el-Müstedrek, 4/31)

Burda da gördüğünüz gibi hz.Harun hz.Safiye'nin öz babası değil yada hz.Musa da amcası değil. Lakin hz.Safiye hz.Harun ve hz.musa ile aynı soydan olduğu için böyle bir tabir kullanılmış.

Benzeri ifadelerin çeşitli şekillerde İncil’de kullanıldığı görülmesine rağmen, Hıristiyanların “Harun’un kızkardeşi” tabirini eleştirmeleri akıl alır değildir. Zira, Hz. İsa, Hz. Davud’un oğlu olmamasına rağmen, Matta İncili, 1. Bölüm 1. âyette Hz. İsa’dan “Davud’un oğlu” diye bahsedilmektedir.

Yine İncil içerisinde Hz. Yahya’nın annesi Elizabeth de dahil olmak üzere birçok kadın için “Harun’un kızı (Daughter of Aaron)” tamlaması kullanılmıştır.Luka İncili’ne göre Hz. Zekeriyyâ’nın eşi Elizabeth, Levi kabilesine mensup olarak Hz. Hârûn’un soyundan gelmektedir. Bu anlamda, Elizabeth ile akraba Hz. Meryem de Hz. Harun’un soyundan gelen Levi kabilesine mensuptur.

Peki hz.İsa'nın annesi hz.Meryem ve hz.Harun aynı soydan mı?

Hz. Harun ne kadar Beni İsrail soyundan ise, Hz Meryem de o kadar Beni İsrail soyundandır. Hz. Meryem’in Hz İsa’nın annesi olması dolayısıyla onun da Beni İsrail olduğu unutuluyor veya gözden kaçıyor. Hz.Meryem, Harun aleyhisselamın soyundandır. O da İshak aleyhisselamın soyundan gelir.

 Ayette de kastedilen bu iki kişinin aynı soydan geldikleri ve peygamber ahlakını devam ettirmeleridir.  Dolayısıyla burada hiç bir çelişki yoktur, kastedilen soy ve peygamber ahlakıdır. Kuran’daki genel anlatım da bu yöndedir. Peygamberler toplumlarına “kardeşleri” olarak gönderilmişlerdir, buradaki “kardeşleri” ifadesi aynı soydan oldukları içindir.

Mü’minler ancak kardeştirler… (Hucurat Suresi, 10)

“Ad (halkına da) kardeşleri Hud’u (gönderdik). Dedi ki: “Ey kavmim, Allah’a ibadet edin, sizin O’ndan başka ilahınız yoktur. Siz yalan olarak (tanrılar) düzenlerden başkası değilsiniz.” (Hud Suresi 50)

Sonuç olarak; Hz.Meryem dürüstlüğü, iffeti ve imanı ile tüm toplumlara örnek bir kadındı. Insanların hz.Meryem'in erkeksiz hamile kalmasına  şaşırması ve onun iffetsizlik yaptığını zannı ile "böyle mübarek bir soydan gelen nasıl yapar bunu" anlamında verdikleri tepkiden bahsedilir.

Peygamber soyuna ve ahlakına gönderme yaparak "Harun'un kız kardeşi" tabiri kullanılır!

AHİRETİN RÜYASI DÜNYA

 Dünya ve rüya arasındaki birkaç benzerliğe değinmek istiyorum bu paylaşımda! Inception(başlangıç) filmini izlediniz mi bilmiyorum. Filmde başröl rüya içinde rüya şeklinde birkaç boyut yaşıyor ve ayrıca rüyanın bazı özelliklerine değiniliyor filmde.

Bir insan tahmini ömrü boyunca 100 binden fazla rüya görür. Rüyadan uyandığımızda gerçek hayata geçtiğimizi söyleriz! Peki ya gerçek hayata değil de başka bir rüyaya uyandıysak?🤔

Peki rüya, dünya ve ahiret arasındaki benzerlikler nelerdir;

1)zaman benzerliği

112.Allah (inkarcılara) "Yeryüzünde kaç sene kaldınız?" diye sorar.
113.Onlar, "Bir gün, ya da bir günden daha az bir süre kaldık. Hesap tutanlara sor" derler.
114.Allah şöyle der: "Çok az bir zaman kaldınız. Keşke bunu (daha önce) bilmiş olsaydınız."(müminun suresi 112-114)

Ayetelrine göre dünyadaki tahmini insan ömrü olan 60-70 yıllık hayat ahiret hayatında 1 gün veya 1 günden az bir zamana denk geliyor!

 Aynı şekilde rüyada yaşadıklarımıza bakarsak bazen rüyada 24 saat geçiririz, hatta hızlandırılmış bir versiyon da yok yani gerçek hayatta 24 saati yaşar gibi yaşıyoruz rüyada da ama bilimadamlari en uzun rüyanın 20 saniye olduğunu söylüyor. Ki boyutlar arası bu zaman farkını anlamak için uyuduğumuz zaman aralığına bakmak bir yeterli. Yada 3-5 saniyelik rüyayı saatlerce anlatırız bazen.

Dünya ve ahiret arasındaki zaman farkı rüya ve dünya arasındaki ile aynı gibi🤔

2)ölüm benzerliği


Inception filminde karakter rüyadan uyanmak için kendini öldürüyor! Evet rüyadan uyanmanın bir yolu da rüyada ölmektir. Bakın rüyada ölü olduğunuzu görmek demiyorum yaşadığınız rüyada bir sebepten dolayı ölmek diyorum!

 (Örneğin rüyada gökdelenden düşerken bu hayatta kanepeden düşmek şeklinde bir rüya anım var🙄iki boyutta da düşme anı aynıydı ve artık uyanıktım)

Aynı şekilde ahiret hayatına uyanmak için bu hayatta ölmemiz lazım! Boyut değişikliği için ikisinde sebep ölüm olmasına benzerlik diyebiliriz galiba.

3)yaşanan olayları gerçek sayma

 Rüyada yaşadıklarımızı gerçek sanırız değil mi? Yani gerçekte yaşamış gibi mutluluk, üzüntü, kırgınlık, pişmanlık duygularını yaşarız. Örneğin babanızın öldüğünü görürseniz rüyanızda gerçekmiş gibi üzülür ağlarsınız. Duygu olarak rüyanın dünyadan farkı yok.

Peki şuanki dünya hayatımız rüya olabilir mi? Yani biz uykuda rüya gördüğümüzde aslında rüya içinde rüya boyutunda olabilir miyiz? Ya şuan uykuduysak?

Biz şimdi uyanık halde miyiz, yoksa düş mü görüyoruz? Bu kuşkusuz anlamlı bir sorudur. Aslında bu soruyu çoğu kere düşümüzde sorduğumuz da olmuştur. Gene düşümüzde soruya verdiğimiz yanıtın, yani uyanık olduğumuz yanıtının, biz uyandıktan sonra yanlış olduğunu görmüşüzdür. Peki aynı yanılgı şimdi de olamaz mı? Hayır diyemeyiz, çünkü pekala bir gün düş gördüğümüz ortaya çıkabilir. (Hans Reichenbach, Bilimsel Felsefenin Doğuşu, s. 179)

Descartes ise bu konu hakkında şu yorumu yapmıştır:

Rüyalarımda şunu bunu yaptığımı, şuraya buraya gittiğimi görürüm; uyanınca da hiçbir şey yapmamış, hiçbir yere gitmemiş olduğumu, uslu uslu yatakta yattığımı anlarım. Benim şu anda da rüya görmediğim, hatta bütün hayatımın bir rüya olmadığı güvencesini bana kim verebilir? İşte bütün bunlardan, içinde bulunduğum dünyanın gerçekliği tümü ile şüpheli bir şey oluyor. (Macit Gökberg, Felsefe Tarihi, s. 263)

2016 yılında Recode Kod Konferansı’na katılan Elon Musk, “Gerçek dünyada yaşıyor olma ihtimalimiz milyarda bir” dedi.Elon Musk hepimizin bir simülasyondaki bilgisayar karakterleri olduğumuzu söylüyor.

Elon Musk’ın bu argümandaki fikir babası Oxford Üniversitesi’nden filozof Nick Bostrom. Bostrom en çok “Bir Bilgisayar Simülasyonunda mı Yaşıyorsunuz?” makalesiyle tanınıyor.Bostrom bu makalesinde çeşitli olasılıkları inceledikten sonra büyük ihtimalle bilgisayar simülasyonunda yaşadığımız sonucuna varıyor.

Ve bu dünya hayatı, oyun ve eğlenceden başka bir şey değildir. Muhakkak ki ahiret yurdu, elbette o GERÇEK hayattır. Keşke bilselerdi.(ankebut 64)

"İnsanlar UYKUDADIRLAR Ölünce Uyanırlar" (hadis)

peki herseyin rüya olduğunu anladığımızda yani ahirete gittiğimizde nasıl üzülecez yaptıklarımıza?

Bir de bu ayete bakalım:
Dediler; «vah bize, bizi yattığımız yerden kim kaldırdı? İşte Rahman'ın vadettiği şey budur. Demek peygamber doğru söylemiş.» (yasin 52)

KURAN OKUDUM ATEİST OLDUM SAFSATASI

Öncelikle kutsal kitabımız olan Kur'an'ın bu safsataya verdiği cevaba bakalım;

Biz, Kur'an'dan öyle bir şey indiriyoruz ki o, müminler için şifa ve rahmettir; zalimlerin ise yalnızca ziyanını artırır.(isra82)

Allah bu tür insanları ne kadar iyi tanıyor değil mi? 😌Gördüğünüz gibi Kur'an zaten temiz bir kalp ile bakmayanların ziyanını artıracagına işaret ediyor..Kur'an'daki bu ayet tokat gibi bir cevaptır aslında..
Şimdi konumuza giriş yapalım..

Hemen hemen her ateist sayfa/sitede karşılaştığımız iddialardan biri olan "Kur'an okudum ateist oldum" safsatası..

Öncelikle şunu diyeyim; "kesinlikle Kur'an okuyup da ateist olamazsın" çünkü İslâm ve ateizm, artı ve eksi uç gibi zıt taraflar değil. Kur'an okuyarak en fazla İslam dinini reddebilirsin ve İslamdan çıkmak ateist olacağın anlamına gelmez.lütfen ateizmin ne olduğunu öğrenip öyle konuşun.

Ayrıca her kur'an okudum diyen ateiste inanmayın ki benim başıma geldi kuran okuduğunu iddia eden bir  ateist arkadaş  tahmini bir yıl sonra aslında kur'an'ı okumadığını itiraf etmişti..kur'an okudum diyenlerin yüzde doksanı aslında sadece ateist,deist vb.sayfalarda gördükleri ayetleri size sunarlar halbuki kitabın kapağını bile açmamıslardır..Okuyan kesim ise mealden başka okumamıştır büyük ihtimalle..yani tefsir okuyan ateist bulmak çok zor..Ayeti gerçekten anlamak isteselerdi ayetin ne zaman, hangi olay için indiğini araştırmaları gerekirdi.Ama onun için kolay olan meali al kendince yorumla.. ki iddia ettikleri çoğu şeyde eğer verdikleri ayetlere bakarsanız ayetin söyledikleri ile alakası bile olmadığını görürsünüz..

Bu safsata ile akılları sıra "Müslümanların Kur'an okumadığı için müslüman kaldıkları" iddiasında bulunup, psikolojik bir manipülasyon uygulama peşindedirler.
Evet, bizim toplumda maalesef Kur'an ile ilişki yeterli değildir. Fakat bu, Kur'an okuyan kişilerin dinden çıktığı anlamına gelmez. En basit örnek vermek gerekirse, dünya çapında gerek medrese, gerek din fakültelerine sahip üniversite, gerek de uluslararası İslami akademiler, sayı ile ifade edilemeyecek kadar çoktur. Buralarda bulunan ilim ehli ve ilim öğrencisi müslümanlar Kur'an'ı okumadığı için mi dinde kalıyor?

Gerek tefsir, gerek Arapça, gerek Türkçe meal ile uğraşan sayısız din bilgini vardır. Bunların hiçbiri Kur'an'ı okumuyor, ama bir kitapçıdan meal alan ergen arkadaşımız büyük teoloji resmini görüyor (!) Yine aynı mantıkla Arapların tamamen dinden çıkması gerekmektedir, zira onlar meal de değil bizzat Kur'an'a ana dili ile muhattaptırlar.

 Ateistler aynı safsatayı eskiden din adamı olup sonra dinden çıkan Turan Dursun için de yaparlar. "Bakın Turan Dursun müftüydü sonra dinden çıktı, demek İslami bilmek dinden çıkmak demek" demeye getirirler. Oysa şu an sadece Türkiye'de müftülüklerde 115 bin kişi görevlidir ve kimsenin "ben ateist oluyorum" dediği yoktur. Yine aynı mantıkla Arapların tamamen dinden çıkması gerekmektedir, zira onlar meal de değil bizzat Kur'an'a ana dili ile muhattaptırlar. Nitekim tam tersi şekilde, günümüzde inkarcılıktan İslam'a dönen kişilerin sayısı da az değildir. Aynı kişiler "Kur'an'a dönüp derin bir şekilde düşününce ateizmden vazgeçtim" demektedir.

"Madem Islam dogru din o zaman neden insanların hepsi Müslüman olmuyor" diye soranlar da var. Oysa insanoğlu iki kere iki, dört seviyesindeki dogruluklara karşı bile kendi kandirabiliyor. Herşeyde bir hata bir kusur bulmaya meyilli insan emin olun kendince bişeyler bulur. Yeter ki istesin.örneğin küçük bir matematiksel oyun ile size 0/0 sonucunu 2 olarak bulabilirim. Aynı bu şekilde niyeti kötü biri Kuranı istediği gibi yorumlar ve dogru birşeyi yanlışa çevirebilir! Ki İslamda önemli olan kalitedir sayıca çoğunluk değil.

Ayrıca Kur'an'ın "herkes Müslüman olacak" gibi bir iddiası yok hatta tam tersine çoğu yerde "çoğunluğun" yanlış olduğunu iddia eder.

...Gerçekten insanların çoğu yoldan çıkmıştır.(maide 49)

Ne kadar istesen de halkın çoğunluğu inanmıyacaktır.(yusuf 103)

..ne var ki halkın çoğunluğu inkarda direniyor.(isra89)

Size gerçeği getirdik; ancak çoğunuz gerçekten hoşlanmıyorsunuz.(zuhruf78)

Kendilerine ayetlerimiz apaçık olarak okunduğu zaman inkar edenler inananlara, “Hangimiz daha gönençli ve hangimiz sayısal üstünlüğe sahiptir,” derler.(meryem73)

Kısacası bu manipülasyonları bir yana, Kur'an okumak kişinin imanını arttırır. Eğer Kur'an kendisinin okunmasından korkuyor olsaydı, muhaliflerine sayısız ayette meydan okumaz ve sürekli kendisinin okunmasını tavsiye eden ayetler içermezdi.

Onlar Kur’an’ı düşünmüyorlar mı? Yoksa kalplerin üzerinde kilitleri mi var?(Muhammed suresi 24)

KURAN'DA SEVGİDEN BAHSETMİYOR MU


iddia: Kuran'da sürekli ceza, savaş, nefret ayetleri var hiç sevgiden bahsetmiyor!

Başlayalım

Ey iman edenler, hepiniz topluca “barış ve güvenliğe (Silm’e, İslam’a) girin ve şeytanın adımlarını izlemeyin. Çünkü o, size apaçık bir düşmandır. (Bakara Suresi, 208)

 Allah, Firavun gibi bir azgına dahi “Ona yumuşak söz söyleyin, umulur ki öğüt alıp-düşünür veya içi titrer-korkar.” (Taha Suresi, 44) der.

”Allah’tan bir rahmet dolayısıyla, onlara yumuşak davrandın. Eğer kaba, katı yürekli olsaydın onlar çevrenden dağılır giderlerdi…” (Ali İmran Suresi, 159)

 “Allah, sizinle din konusunda savaşmayan, sizi yurtlarınızdan sürüp-çıkarmayanlara iyilik yapmanızdan ve onlara adaletli davranmanızdan sizi sakındırmaz. Çünkü Allah, adalet yapanları sever.”(Mümtehine Suresi, 8)

Bir başka ayette Allah,”Onlardan, iman edenlere sevgi bakımından en yakın olarak da: “Hristiyanlarız” diyenleri bulursun. ”(Maide Suresi, 82) der.

Eşler Arsındaki Sevgi

”Onda ‘sükun bulup durulmanız’ için, size kendi nefislerinizden eşler yaratması ve aranızda bir sevgi ve merhamet kılması da, O’nun ayetlerindendir… ” (Rum Suresi, 21)

Peygamberlerin ve İman Edenlerin Sevgide Duyarlı Olmaları

Andolsun size, içinizden sıkıntıya düşmeniz O’nun gücüne giden, size pek düşkün, müminlere şefkatli ve esirgeyici olan bir elçi gelmiştir. (Tevbe Suresi, 128)

”İman edenler ve salih amellerde bulunanlar ise, Rahman (olan Allah), onlar için bir sevgi kılacaktır.” (Meryem Suresi, 96)

Anne ve baba sevgisi

Rabbin, kendisinden başkasına asla ibadet etmemenizi, anaya babaya iyi davranmanızı kesin olarak emretti. Eğer onlardan biri, ya da her ikisi senin yanında ihtiyarlık çağına ulaşırsa, sakın onlara “öf!” bile deme; onları azarlama; onlara tatlı ve güzel söz söyle.(isra 23)

Onlara merhamet ederek tevazu kanadını indir ve de ki: “Rabbim! Tıpkı beni küçükken koruyup yetiştirdikleri gibi sen de onlara acı.”(İsra 24)

Biz, insana anne babasına iyi davranmayı emrettik. Annesi onu ne zahmetle karnında taşıdı ve ne zahmetle doğurdu! ...(ahkaf 15) 

İyilik tavsiyesi

 ”İyilikle kötülük eşit olmaz. Sen, en güzel olan bir tarzda (kötülüğü) uzaklaştır; o zaman, (görürsün ki) seninle onun arasında düşmanlık bulunan kimse, sanki sıcak bir dost(un) oluvermiştir.”(Fussilet Suresi, 34)

Allah ”Kullarıma, sözün en güzel olanını söylemelerini söyle. Çünkü şeytan aralarını açıp bozmaktadır.”(İsra Suresi, 53)

Görmedin mi ki, Allah nasıl bir örnek vermiştir: Güzel bir söz, güzel bir ağaç gibidir ki, onun kökü sabit, dalı ise göktedir. (İbrahim Suresi, 24)

Kötü (murdar) söz ise, kötü bir ağaç gibidir. Onun kökü yerin üstünden koparılmış, kararı (yerinde durma, tutunma imkanı) kalmamıştır. (İbrahim Suresi, 26)

İman edenler için ”sabrı birbirlerine tavsiye edenlerden, merhameti birbirlerine tavsiye edenlerden olmak.”(Beled Suresi, 17) önemli bir konudur.

Sizden, faziletli ve varlıklı olanlar, yakınlara, yoksullara ve Allah yolunda hicret edenlere vermekte eksiltme yapmasınlar, affetsinler ve hoşgörsünler. Allah’ın sizi bağışlamasını sevmez misiniz? Allah, bağışlayandır, esirgeyendir. (Nur Suresi, 22)

… İçlerinden birazı dışında, onlardan sürekli ihanet görür durursun. Yine de onları affet, aldırış etme. Şüphesiz Allah, iyilik yapanları sever. (Maide Suresi, 13)

De ki: “Ben buna karşı yakınlıkta sevgi dışında sizden hiçbir ücret istemiyorum.” Kim bir iyilik kazanırsa, Biz ondaki iyiliği artırırız. Gerçekten Allah, bağışlayandır, şükredene karşılığını verendir. (Şura Suresi, 23)

Allah, adalet yapanları sever. (Mümtehine Suresi, 8)

Allah arınanları sever. (Tevbe Suresi, 108)

Allah, muttaki olanları sever. (Tevbe Suresi, 7)

Allah, iyilik yapanları sever. (Maide Suresi, 93)

Allah, adaletle hüküm yürütenleri sever. (Maide Suresi, 42)

Allah, sabredenleri sever. (Ali İmran Suresi, 146)

Allah, tevbe edenleri sever, temizlenenleri de sever.” (Bakara Suresi, 222)

Allah da sakınanları sever. (Ali İmran Suresi, 76)

... mala olan sevgilerine rağmen, onu yakınlara, yetimlere, yoksullara, yolda kalmışa, (ihtiyacından dolayı) isteyene ve (özgürlükleri için) kölelere verenlerin; namazı dosdoğru kılan, zekâtı veren, antlaşma yaptıklarında sözlerini yerine getirenlerin ve zorda, hastalıkta ve savaşın kızıştığı zamanlarda (direnip) sabredenlerin tutum ve davranışlarıdır...(bakara 177)

Onlar, seve seve yiyeceği yoksula, yetime ve esire yedirirler.(dehr 8)

Görmek için bakana daha bir çok ayet var!  Yok eğer sevgiden kastınız; nikahsız ilişkiler, yasak/gizli aşklar, her limanda bir sevgili felsefesi ise kusura bakmayın Kur'an bunları övmez de önermez de!

Daha fazlası için bakınız: KUR'AN

KURAN'DA KONULAR NEDEN DAĞINIK

iddia: Kuran’ın, bir konudan bahsederken birden başka bir konuya geçiş yapması ve sonra tekrar ilk konu üzerinde anlatıma devam etmesi bazı kişiler tarafından eleştirilmekte hatta Kuran’ın Haşa konu anlatımı konusunda dağınık/karışık bir Kitap olduğu yönünde iddialar ileri sürülmektedir.

Öncelikle bu iddianın neden ortaya attığını iddia sahibi bile bilmez! Çünkü bir konunun kitabın farklı yerlerine dağıtılmış olmasından yola çıkarak kitabı yalanlayamazsın. Daha dogrusu dağınıklık ve yanlışlık arasında bir bağlantı kurulamaz!

Kuran tek başına bir bilim Kitabı, hukuk Kitabı yada sadece ahlak Kitabı değildir. Kuran insanlara en doğru yolu gösteren ilâhî bir rehberdir. Kuran’ da Yaratıcı ile insan, insan ile insan ve insan ile evren arasındaki ilişkileri düzenleyen ilkeler yer alır. Kuran’ın temel hedefi eğitim, ıslah, hidayet ve bilgilendirmek suretiyle insanlara yol göstermektir.

Kuran’da konuyla ilgili olduğu düşünülen bir ayetin daha pek çok konuyla doğrudan ya da dolaylı ilgisi kurulabilmektedir. Konuların birçok  ayette olması onu tüketilemez hale getirir. Tıpkı rakamlar gibi, beli bir disiplin altında sıralanan on rakamla sadece bir tane telefon numarası oluşturulabilirken bir sıralama amacı olmadan fonksiyonel olarak hazırda bekleyen on rakamla sonsuz telefon numarası türetilebilir. Kuran, hiçbir konuda alışılagelmiş, giriş-gelişme-sonuç şeklinde anlatım yapmaz. Bu sıralı anlatım özelliğinden çok daha mükemmel bir öğrenme şeklini içerir bünyesinde. Bu haliyle Kuran, alıştığımız sıralı-şekilli kitaplara benzemez.

Kuran eğitici bir Kitaptır. Kuran’da konuların dizilimi sizi direkt hayatın içine atar ve size hayattan bahseder, sanki bir proje üzerinde çalışmış gibi olursunuz.  bir programı öğrenirken; gerek diğer kişilere öğretirken en iyi yöntem . Asla ama asla, menülerden/komutlardan başlamayın. En iyi öğrenme yolu, direkt proje üzerinden gitmektir.

Yani, diyelim Word gibi bir yazı programı öğreneceksiniz. Tek tek bütün menüleri, komutları öğrenmekle uğraşmayın… Bunun yerine, açın Word’ü ve yazı yazın. Yazı yazarken, biçimlendirme komutlarını, paragraf komutlarını, vb. öğrenmek daha akılda kalıcı olacaktır.

Diyelim bir modelleme programı öğrenmek istiyorsunuz. Konutları öğrenmeye çalışmayın, kutu şöyle çizilir, küre şöyle çizilir, çizgiye kalınlık şöyle verilir filan… Olmaz. Bunun yerine alın elinize bir obje ve direkt onu çizmeyi öğrenin. Bu sayede, aynı anda bir sürü komutu ama daha da önemlisi programın mantığını öğrenirsiniz.

Örnekler arttırılabilir ama gerek yok. Hollanda’da Arap dili ve edebiyatı okuyan biri , orada nasıl eğitim aldığını anlatmıştı . Öğrencilere (dikkat! Bunların çoğu Arap harflerini bile tanımıyorlar) üç harf öğretiyorlarmış, sadece üç harf ve hemen cümleye geçiyorlarmış. Direkt cümle üzerinden çalışıyorlar. 1 sene sonunda gazeteden tutun da, Kurtubi gibi eski metinlere kadar geniş bir yelpazeyi sözlük yardımı ile okuyabiliyorlarmış bu metotla.

Belli bir sistematiğe göre düzenlenmiş bir kitap asla ama asla  Kuran’ın insan ruhuna ve aklına verdiği bu etkiyi veremezdi.Şayet Kuran’da konular belli bir dizilimle olsaydı, mesela ben boşanma konusunu merak edince, fihristten bu konuyu bulur ve okur geçerdim. Ama bu bana o konuyu bile öğretemezdi adım gibi eminim. Çünkü kolay ulaştığın bilgiyi kolay unutursun.aynı şekilde kolay bir zafer zor bir zafer kadar zevk vermez. Kur'an farklı surelerde aynı konuya değinerek o konuyu hatırlamanı ve daha iyi öğrenmeni sağlar..asıl amaç da zaten öğrenip hayata uygulamak değil mi zaten!!

Kuran’ı bize Allah öğretir ve açıklar.  Kuran’ı anlamak ve yaşamak insan fıtratına en uygun olanıdır. Yüce Rabbimizin ayetlerde de bildirdiği gibi ; Kuran’ı acele etmeden, fasıllar halinde düşüne düşüne okumamız gerekmektedir.

Görüldüğü üzere, Kuran’ın çeşitli surelerinde geçen ayetler farklı bir konunun parçalarını teşkil edebiliyor. Tabiatta dağınık şekilde; ama bir görev icra ederek bulunan farklı maddelerin bir amaç için laboratuarda bir araya getirilmesi gibi, Kuran ayetleri de her türlü konunun parçası olarak işleme girmeye hazır malzemelerdir. İlk bakışta dağınık bir görüntü çizen bu ilahi diziliş, sonsuz işlem kabiliyetine sahip bir diziliştir ve tükenmeyen bir nimettir.

KURAN'DA NEDEN TEKRARLAR VAR?

iddia: Kuranda bazı ayetler bozuk plak gibi tekrar eder, hep aynı şeyler anlatılır. Mesela namaz emrinin onlarca ayette geçmesine ne gerek var?

Öncelikle bir kitapta tekrarlar olması o kitabın insan ürünü olduğunu kanıtlamaz. Büyük ihtimalle iddia sahibi de bu iddiayı neden ortaya attığını bilmiyor.

Peki neden Kur'an'da tekrarat var? Haşa bunu bir bozuk plağa benzetemeyiz çünkü o tekrarların bir amacı var.

1)Şöyle ki; öncelikle birşeyin tekrar edilmesi o şeyin önemini vurgular. Örneğin namaz ibadeti diğer ibadetlerden daha fazla tekrarlanıyorsa bu namazın daha önemli olduğu anlamına gelir.

Evet Allah kitapta bir sefer değinseydi, biz yine namazın farz olduğunu anlardık. Ama şu da bir gerçektir bazıları şu mantıkta olacaktı;

"binlerce ayette sadece bir defa namaza değinmiş Allah. Demek ki kılmasam çok da büyük bir günaha girmem"

2)Ayrıca itiraz edilen surelerden birtanesi de Rahman suresi. 13-77 ayetleri arasında her 2-3 ayetten sonra; 

"Öyleyken Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlayabilirsiniz?" şeklinde bir ayet var. Aradaki ayetlerde de Allah verdiği nimetleri sayıyor.

Öncelikle bu Rahman suresinde edebi bir sanat var. Peki Allah'ın amacı şiir yazmak veya edebiyat yapmak mı? Tabiki Hayır!

Buna edebiyatta tekrir(yineleme) sanatı denir. Amaç ise; bir sözü veya söz grubunu sık sık tekrar ederek etkisini güçlendirmek ve karşı tarafa tesir etmesini sağlamak.

Şiirlerde çokça görmüşsünüzdür bu sanatı. Mesela Cemal Süreyya'nın "keşke yalnız bunun için sevseydim seni" şiirinde iki cümleden biri aynı.Ama bu tekrar bıkkınlık vermediği gibi şiirin tesirini de artırıyor.

Aynı şekilde bir Müslüman da Rahman suresini okurken Allah'ın nimetlerinin önemini daha iyi anlar ve Rabbinin büyüklüğünü görür.

Aradaki farka örnek verelim;

1. Anlatım: beni dost olarak görmüyorsun oysa her zaman yanında biri vardı o ben değil miydim?

2.anlatım:
Beni dost olarak görmüyorsun,
Annenin cenazesinde tabudu en önde taşıyan biri vardı, o ben değil miydim?
Borca girmiştin, bir sabah borcunu ödeyen biri olduğunu duydun, o ben değil miydim?
Çocuğun hastaydı kucağında koşa koşa doktora götüren biri vardı, o ben değil miydim?
Küçükken babandan dayak yeme diye suçu sahiplenen biri vardı, o ben değil miydim?
-------------------------
ikinci anlatımda "o ben değil miydim" cümlesi tekrar etmesine rağmen anlatıma bir güç kazandırmış olduğunu görüyoruz.

3)Ayrıca Kur'an'da bazı peygamber kıssalarının tekrar etmesi var. Evet normalde amaç tarih bilgisi vermek olsa sürekli aynı hikayeyi duymak bıkkınlık verir.

Ama her parlayan şey ateş olmadığı gibi her tekrar da bıkkınlık verecek değil. Kuran'daki kıssaların amacı da tarih bilgisi vermek değil ders çıkartmaktır.

Ve eğer aynı olay farklı surelerde tekrar ediyorsa, dikkat edin Allah aynı olayın farklı noktalarına dikkat çekiyordur.

Mesela bir kavmin helakını anlatırken, bir yerde peygamberden yana olanların sabrına, imanına dikkat çekerken başka bir yerde helak olan kavmin azgınlığına, kibrine dikkat çekmiş olabilir.

Özetlersek;

1)Olayın önemini vurgular. Ki mesela çocuğu ekmek almaya 5 lira ile yollarken "parayı kaybetme" cümlesini bir kere tekrarlarken, 100 lira ile yollarken aynı cümle 2-3 defa tekrar ederiz.

2)Olayın etkisini güçlendirir, okuyan kişiye daha iyi tesir etmesi için.

3)Olayın farklı noktalarına dikkat çeker.

Sonuç olarak; Kurandaki tekrarların bir amacı  vardır ve tekrarlar usanç vermez. Ayrıca tekrarat olmasından yola çıkarak kitap yanlışlanamaz.

BELKİ İMAN EDECEKTİ-MÜHÜR

iddia: Bazı ayetlerde bazı müşriklerin kalbinin mühürlendiği geçer. Örneğin tebbet suresinde ebu lehebin tövbe etmeyeceği ve şirk üstüne öleceği yazar.Peki bir insan daha nefes alıp veriyorken neden imtihan sonucu belirlenir?

Önce birkaç bişeye değinelim; Küfür ve şirke girmiş her insanın kalbi mühürlenmez.Öyle olsaydı İslam'a girmek isteyen hiçkimsenin şehadetinin kabul edilmemesi lazımdı. Ayrıca bir insan küfürde ne kadar ileri gitse de kalbinin mühürlenip mühürlenmedigi bilemez!

O yüzden birinin "ben hem inkar ettim hem de birçok kötülük yaptım, benim zaten şehadetim kabul edilmez" demesi dogru bir çıkarım değil.Ki zaten biri  kendinde en hafif bir iman ihtimali bile görüyorsa bu kalbinin mühürlenmedigine işarettir!

Ayrıca kalbe mühür vurulmasının nedeni kişinin kendi iradesidir. Bakara 7 gibi bazı ayetlerde Allah'ın mühür vurduğu yani olayın sonucu söylense de munafikun 3 gibi ayetlerde de neden mühür vurulduğu geçer.

Bakara - 7: Allah onların kalplerini ve kulaklarını mühürlemiştir. Onların gözlerine de bir çeşit perde gerilmiştir ve onlar için (dünya ve ahirette) büyük bir azap vardır.

Münafikün 3 : Bunun sebebi, onların önce iman edip sonra inkâr etmeleridir. Bu yüzden kalpleri mühürlenmiştir. Artık onlar hiç anlamazlar.

Peki Allah neden haber veriyor bunu belki iman edeceklerdi o kişiler?

Aslında kalbin mühürlenmesi o kişinin o gün ölmesinden pek bir farkı yok. Örneğin; şirk üstüne ölen biri için neden öldü belki iman edecekti demek ne kadar mantıklı?

 Ölen kisiye de kalbi mühürlenen kişiye de gerekli süre verildi? Bu ayette de geçer;

"..Sizi, düşünüp öğüt alacak kimsenin düşünüp öğüt alabileceği kadar yaşatmadık mı?"... (fatır suresi 37)

Sonuç:  birinin mührü onun ölümüdür. Kalbin mühürlendiği gün onun sınavı bitmiş ölmüş sayılır ama o nefesi kesildiği gün bunu öğreniyor!!

Yorumlar

Popüler Yayınlar