KISAS AYETİNDE HATA MI VAR
KISAS AYETİNDE HATA MI VAR
Bakara Suresi 178’de: “Ey iman edenler öldürülenler hakkında üzerinize kısas farz kılındı; hüre hür, köleye köle, kadına kadın. Ancak öldüren, öldürülenin kardeşi tarafından bağışlanırsa, örfe uygun şekilde diyeti güzellikle ödemelidir. Bu Rabbinizden bir hafifletme ve esirgemedir. Bundan sonra kim haddi aşarsa onun için can yakıcı bir azap vardır.”
Ayetin bağlamı dikkate alınmadan, sözcük anlamı ile çeviri yapıldığında, yukarıda verilen anlam doğru bir anlamdır. Ancak bağlam dikkate alındığında söylenen şey farklı bir anlam kazanmaktadır. Eğer yalın olarak sözcük anlamına bağlı kalınırsa; ya hürü hür değil de köle öldürdüyse veya kadını kadın değil de erkek öldürdüyse o zaman ne olacak gibi soruların cevabını vermemiz mümkün olamaz.
Ama bağlam dikkate alındığında hiçbir sorun kalmamaktadır. Zira ayet, sözcük anlamıyla “hüre hür, köleye köle, kadına kadın” demiş olsa da, bağlam dikkate alındığında anlam; “hürse hür, köleyse köle, kadınsa kadın; kim öldürmüşse o öldürülür” olur. Diğer bir deyimle, öldürenin yerine başka bir kimse öldürülemez.
Zira Cahiliye döneminde kimi cinayetlerde, öldüren kimsenin yerine diyet olarak bir başkası öldürülebiliyordu. Örneğin, öldüren güçlü bir kabiledense onun yerine o kabilenin sahip olduğu herhangi bir köle diyet olarak öldürülüyordu.
Hz. Muhammed'in peygamberliğinden önce adam öldürmeye karşı Hristiyanlar, yalnız affın vacip olduğunu söylüyorlardı. Yahudilerin hükümlerinde de af yok, yalnız öldürme vardı. Bununla birlikte Buharî ve Nesaî'nin rivayetlerine göre İsrailoğulları diyeti, öldürmeden önde tutuyorlardı.
Araplar ve onlarla beraber Yahudilerin bir kısmı bazen öldürmenin vacip olduğuna, bazen da diyetin vacip olduğuna hükmediyorlardı. Fakat bu iki hükümden her birinde haksızlık yapıyorlardı. Şöyle ki:
Öldürmede: Biri, diğerinden daha şerefli olan iki kabile arasında bir öldürme olayı meydana gelince, daha şerefli olanlar; herhalde bizden bir köle karşılığında onlardan bir hür, bir kadın karşılığında bir erkek ve bir erkek karşılığında iki erkek öldüreceğiz derlerdi. Kendi yaralarını hasımlarının yarasının iki katı sayarlar ve bazen daha da ileri giderlerdi.
Rivayet ediliyor ki; bir kere birisi, ileri gelenlerden bir insan öldürmüştü. Katilin yakınları, öldürülenin babasının yanında toplandılar ve "Ne istersin?" dediler.
O da: "Üçten biri!" dedi. "Nedir onlar?" diye sordular. Cevaben: "Ya oğlumu diriltirsiniz veya evimi semanın yıldızlarıyla doldurursunuz yahut da bütün kavminizi bana teslim edersiniz, hepsini öldürürüm. Sonra da oğluma bir karşılık aldığım görüşünde bulunmam." demişti.
Kısası düşürme sebebi olan af veya anlaşma olmadıkça bu kısasın uygulanması, bütün iman edenlere farzdır.
Özellikle hür hüre, köle köleye, dişi dişiye, yani bir hür bir hürü, bir köle bir köleyi, bir dişi bir dişiyi öldürdüğü zaman, öldürülen hür karşılığında o katil hür, öldürülen köle karşılığında o katil köle, öldürülen dişi karşılığında o katil dişi, kısaca her öldürülen kimsenin karşılığında kendi katili aynı şekilde öldürülür. Bu öldürme yeterli bir kısas olur. Cahiliye devri âdeti gibi şeref ve kıymet davasıyla katilden başkasının öldürülmesine kalkışılmaz.
Bakara Suresi 178’de: “Ey iman edenler öldürülenler hakkında üzerinize kısas farz kılındı; hüre hür, köleye köle, kadına kadın. Ancak öldüren, öldürülenin kardeşi tarafından bağışlanırsa, örfe uygun şekilde diyeti güzellikle ödemelidir. Bu Rabbinizden bir hafifletme ve esirgemedir. Bundan sonra kim haddi aşarsa onun için can yakıcı bir azap vardır.”
Ayetin bağlamı dikkate alınmadan, sözcük anlamı ile çeviri yapıldığında, yukarıda verilen anlam doğru bir anlamdır. Ancak bağlam dikkate alındığında söylenen şey farklı bir anlam kazanmaktadır. Eğer yalın olarak sözcük anlamına bağlı kalınırsa; ya hürü hür değil de köle öldürdüyse veya kadını kadın değil de erkek öldürdüyse o zaman ne olacak gibi soruların cevabını vermemiz mümkün olamaz.
Zira Cahiliye döneminde kimi cinayetlerde, öldüren kimsenin yerine diyet olarak bir başkası öldürülebiliyordu. Örneğin, öldüren güçlü bir kabiledense onun yerine o kabilenin sahip olduğu herhangi bir köle diyet olarak öldürülüyordu.
Hz. Muhammed'in peygamberliğinden önce adam öldürmeye karşı Hristiyanlar, yalnız affın vacip olduğunu söylüyorlardı. Yahudilerin hükümlerinde de af yok, yalnız öldürme vardı. Bununla birlikte Buharî ve Nesaî'nin rivayetlerine göre İsrailoğulları diyeti, öldürmeden önde tutuyorlardı.
Araplar ve onlarla beraber Yahudilerin bir kısmı bazen öldürmenin vacip olduğuna, bazen da diyetin vacip olduğuna hükmediyorlardı. Fakat bu iki hükümden her birinde haksızlık yapıyorlardı. Şöyle ki:
Öldürmede: Biri, diğerinden daha şerefli olan iki kabile arasında bir öldürme olayı meydana gelince, daha şerefli olanlar; herhalde bizden bir köle karşılığında onlardan bir hür, bir kadın karşılığında bir erkek ve bir erkek karşılığında iki erkek öldüreceğiz derlerdi. Kendi yaralarını hasımlarının yarasının iki katı sayarlar ve bazen daha da ileri giderlerdi.
Rivayet ediliyor ki; bir kere birisi, ileri gelenlerden bir insan öldürmüştü. Katilin yakınları, öldürülenin babasının yanında toplandılar ve "Ne istersin?" dediler.
O da: "Üçten biri!" dedi. "Nedir onlar?" diye sordular. Cevaben: "Ya oğlumu diriltirsiniz veya evimi semanın yıldızlarıyla doldurursunuz yahut da bütün kavminizi bana teslim edersiniz, hepsini öldürürüm. Sonra da oğluma bir karşılık aldığım görüşünde bulunmam." demişti.
Kısası düşürme sebebi olan af veya anlaşma olmadıkça bu kısasın uygulanması, bütün iman edenlere farzdır.
Özellikle hür hüre, köle köleye, dişi dişiye, yani bir hür bir hürü, bir köle bir köleyi, bir dişi bir dişiyi öldürdüğü zaman, öldürülen hür karşılığında o katil hür, öldürülen köle karşılığında o katil köle, öldürülen dişi karşılığında o katil dişi, kısaca her öldürülen kimsenin karşılığında kendi katili aynı şekilde öldürülür. Bu öldürme yeterli bir kısas olur. Cahiliye devri âdeti gibi şeref ve kıymet davasıyla katilden başkasının öldürülmesine kalkışılmaz.
Yorumlar
Yorum Gönder